Kış aylarının olağan yaşamını sürdürdüğümüz bugünlerde ben de bir tembellik havasına girdim. Birşeyler yazmak nedense bir süredir içimden gelmedi. Bu pası atmaya karar verdim. Yine ister istemez, ki bazıları futbol dışına çıkmamı istese de, konuyu yine futbol olarak seçtim.
Bu hafta sonunu daha çok ev ortamında geçirdik. Durum böyle olunca da her akşam bir maç izledim. Onunla da kalmadım, bazı gündüz maçlarına da gözüm takıldı. Şu sonuca vardım ki, maalesef Türkiye liginde maç izlemenin bir başka adı 'insanın kendine işkence etmesi' oldu gözümde.
Cuma'dan başladım. Fenerbahçe maçı. Gençlerbirliği'nin bir topu direkten döndü. Spikerin yorumu kulağımda: 'Başkentte direkler sallanıyor'! Emre'nin direkte dönen vuruşundan sonra neredeyse 45 dakika geçmiş. Pozisyon yok. Uyuklar gibi maç izlediğimi hissettim. Cumartesi G.saray maçı. Kırmızı kartlar, tartışılan pozisyonlar olmasa sahada duran adamlar. Pazar TS-Bjk maçı. Son dakikalar olmasa sıradan bir 3. lig maçı havası var sahada.
Yayıncı kuruluş spikerleri doğal olarak ellerindeki ürünü en heyecanlı şekilde sunmaya çalışıyorlar ama gerçekten zorlandıkları net bir şekilde ortada. Bazen başka maç izlediğimi bile düşünür oluyorum.
Bir hafta önceye dönelim. BJK-GS derbisi öncesi. Şansal abi tahminleri sorarken 2-2 diyor. Marcus Merk bol gollü bir maç tahmini yaparken Mustafa hoca gol düellosunu Beşiktaş'ın kazanacağını iddia ediyor. Skor 0-0.
Genelde bu kadar maç seyretmem. Ama Fenerbahçe maçlarını doğal olarak kaçırmam. İddia diliyle Fenerbahçe'nin bu sezon 12 maçının 8'i alt. Yine iddia diliyle handikap 1 olarak kazanılan maç sayısı 2. Son 4 maçta attığı gol sayısı 2.
Şimdi sakın beni Fenerbahçe düşmanlığı ile suçlamayın. Son 6 maçında 9 puan alan Fenerbahçe, 12 haftada hala 3 puanla lider ise bu hem Fenerbahçe'nin Türkiye'deki üstünlüğüdür, hem de diğer takımların acizliğidir. Her zaman şükretmişimdir ama bu kez daha da şükrediyorum ki iyi ki Fenerbahçe'liyim ve Fenerbahçe'yi takip ediyorum. Diğer takım taraftarı olsam sıkıntı ve sinirden patlardım herhalde.
Tüm futbolcu kardeşlerime her zaman mesleklerinden ötürü saygı duymuşumdur. Ama ortaya konulan tablo ortada. Tat yok, tuz yok. Nedense bu tatsız ve tuzsuz görüntü transfer dönemlerinde bir çok Avrupa ülkesinden daha çok maddi açıdan ödüllendiriliyor.
Duyar gibiyim... 'Şike davasının patladığı bir dönemde daha ne bekliyorsunuz. Bu bile iyi. Futbolun canına okudular' diyenlerinizi...
Buna asla katılmıyorum. Ben de 'yargısız infaz' sonrası bir çok kulübün, öncelikle de Feerbahçe'nin tüm maneviyatının büyük zarar gördüğünü düşünenlerdenim. Ama....
Sezon başı, çalıştığım dönemlerde bana bu sezondan neler beklendiği sorulmuştu. Demiştim ki: 'Yargısız bir infazla Fenerbahçe'nin şampiyonluğu gölgelenmeye çalışılıyor. Ama buna Fenerbahçeli futbolcular izin vermeyeceklerdir. Büyük bir onur mücadelesi sonrası görülmedik bir futbolla çok iyi performans sergileyip bu sezon alacakları farklı galibiyetlerle geçen yılın hakları olduğunu göstereceklerdir'
Ne yazık ki şimdi bu tablo yok. Kör topal gidiliyor.
Efendim? Kadro mu bozuldu? Yapmayın. Tek Lugano... Emenike geçen yıl yoktu. Guiza da zaten bir anlamda yoktu. Santos'un yerine Ziegler geldi. Artı Caner bu sezon kıpırdanıyor. Niang'ın yerine Bienvenue geldi. Tek kayıp Lugano. Yoksa kilit Lugano'muydu?
Olmamalı... Fenerbahçe sistemini oturtmuş olup yerine gelen isimlerle giderek ritim kazanmalıydı. Aksine ritim giderek düşüyor. Sezona Alex'in süper performansıyla başlandı. Doğaldır, Alex duraksadı. Yerine bir tek çıkış gösteren isim olmadı. Herkes Alex'in yeniden form kazanmasını bekliyor. Bir de Volkan... İnanılmaz kader kurtarışları, tek farklı galibiyetler 3 puanın hanede kalmasını sağlıyor.
Ne mi demeye çalışıyorum... Şudur anlatmak istediğim, beklediğim... Alex ve Volkan dışında bazı oyuncuların taşın altına elini sokmaları lazım. Saçma şekillerde gündeme gelmek yerine herkes futboluyla konuşulmalı. Emre, Gökhan, Semih lider olmalı. Özer, Sezer buldukları şanslarda yokolmak yerine vazgeçilmezler arasına yol almalılar. Lugano yokken Bilica, Bekir gibi oyuncular bu şansı kullanmalı. Ve Aykut hoca Stoch'u bu takımın gediklisi yapmalı.... İstikrarı herşeyden çok istiyorum...
Vay be! Ne de çok biliyormuşum :):) Kızdınız değil mi? Tamam, sustum... ;)
Bu arada işkenceyi sürdürüp pazar akşamı malum spor programlarına da bir süre takıldım. Hani herkesin 'Hiç izlemiyoruz' dediği... Anında sosyal paylaşım sitelerinde o 'hiç izlemeyenlerin' yorumlarını da sık sık okudum. İlginç bir 'hiç izlenmeme'
Neyse... Bana göre bu programlar gerçekten 'süperler'. Yani futbol konusundan yola çıkılıp futbolun bu kadar dışına çıkıldığı bir ortam acaba dünyada var mı? Ve bu programlar niye pazar akşamı yapılıyor ki? Gerek yok! Hafta içi boşlukta konuşulsunlar.
Ya da adliye programlarının olduğu zaman dilimine kaydırılsınlar.
Dileğim bu yazdıklarım doğrultusunda benzer bir hafta sonunu bir daha yaşamamak. Aynı hatayı yapmamaya çalışacağım. Kızdım kendime. Fenerbahçe maçı ve geniş özetler bana göre fazlasıyla yeter.