4 Şubat 2015 Çarşamba

Çorbacıdan Küba'ya...



Herşey Kadıköy’de bir çorbacıda Tamer’in ‘Red edemeyeceğiniz bir teklifim var: Küba’ya gidiyoruz’ demesiyle başladı…
Gecenin geç saatleriydi… İnsanoğlunun, hele Türk insanının hayal gücünün yüksek olduğu saat dilimlerindeydik… Herkes ‘He’ dedi… Bu ‘He’ diyenlerin peşini ise bırakmayan Tamer’di… Eklenenler çıkanlar derken bir baktık ciddi hazırlıklar başlamıştı…
Gerçekten gitmesi, görmesi zor yerlerden biriydi ama Tamer’in usta organizasyonuyla her şey kendiliğinden gelişti…
Ve 6 kişilik yolculuğumuz başladı….

Önce kısaca kahramanları tanıyalım…
Tamer: Grubun başkanı, işin mimarı. Benim diyen organizatörü solda sıfır bırakacak bir ustalıkla her sıkıntının altından kalktı. Hastalandı ama takım ruhunu aksatmadı…
Şahap abi: Grup lideri. Küba’da yaşayan Apo abinin yakın arkadaşı, dolayısıyla ikinci mimar. Grubun yaş olarak belki en eskisi ama o tempoda parmak ısırttı.
Mehmet abi: Güvenlik ve neşe sorumlusu olarak moralleri yüksek tuttu. İngilizce’nin İ’sini bilmeyen Kübalılarla İngilizce temas kurmaya çalışması takdir edilecek tablolardı…
Seçkin: Küba’da kalma süresi ile ‘Ola’ yani merhaba deyişini oranlarsak Küba tarihinin en sıcak turisti olmuş olabilir. Küba’nın sokak köpekleri sayesinde bayram etti, pizzayla tanıştı.
Hakkı: İnternet ve akıllı telefon olmadığı için halk belki anlayamadı ama Küba’nın selfie rekorunu kırmış olabilir. Sürekli kaybolma modundaki Seçkin ile grubumuz arasındaki iletişimde zorlandı.
Apo abi: 30 yıldır 12 ayın 6’sını Küba’da Holguin’de geçiren Apo abi olmasa, biz bugün hala Küba’da yol arıyor olabilirdik. Ülke şartları içinde her şeyin en iyisini yaptıysak eşi ile Apo abi sayesinde yaptık.
Janet: İçimizdeki Kübalı, Apo abinin eşi. ‘İyi insan’ kelimesinin karşılığı gibi. Pek Kübalıya benzetemedik. Birçok Kübalı bizi yeme fırsatı kollarken Janet, yolda kaldığımız gün arabadaki atıştırmalıkları ‘Ben yememeye alışığım, siz yiyin’ diyerek yemedi. Annemiz, ablamız, bizim deyişimizle bacımızdı 1 hafta boyunca…
Ve ben: 20 yıl oradan oraya gittim, bir şey yaşamadım. En uzağa gittim, belim tutuldu. Grubun fiyaskosu oldum. Janet’in iğneleriyle idare ettim…

Geçelim Küba maceramıza…

Az buz yol gitmedim hayatımda ama en uzunu bu olacaktı. Tam oldu! Çamlıca’da buluşma noktamızdan Havana’da otele girmemiz 26 saate yakın sürdü…
Açalım… Istanbul Moskova 3 saat. Aktarmayı bekleyiş 5 saat. Havana’ya uçuş 13 saat. Pasapaort işlemleri falan filan derken… Bizim gibi gidenin ilk günü direk çöp oluyor. Nereden aktarma yapılacaksa yapılsın, ortak kararımız aktarma şehrinde 1 gece kalmanın eğer gezi amaçlı gidiliyorsa çok daha mantıklı olacağı. 2 ayrı seçenek var Moskova dışında, Amsterdam ve Paris… Ve hiçbiri kolay değil… Çok iyi düşünülesi gereken bir nokta…
Uçakta iyi yer kapma çok önemli. Tamer gibi bir organizatörün ilk iş olarak koltuk seçimi yapması çok işimize yaradı. Ben ve Seçkin’in hafif uyanıklıklarıyla gidiş sırasında zaman zaman 2 ve 3 koltuklu alanlarımız oldu ama yol bitmek bilmedi…
Çizgi gözlerimizle Havana’ya indiğimizde duyduğumuz 80’lerin havaalanıyla karşılaştık. Pasaportta pek fazla sıkıntı yaşamadık. Ama tutarsızlık diz boyu. Ülkeye özel ayrı bir kağıttaki vizeyle giriyorsun. Kimimize o kağıta, kimimize pasaporta giriş damgası vuruldu. Birer bilgi fişi dağıtılmıştı uçakta, kimimizinki alındı kimimizinki elde kaldı. Problemsiz çıktık…

Apo abi ve Janet karşımızdaydı. İlk göze çarpan o eski arabalara 7 gün boyunca fazlasıyla alıştık. Apo abi 800 kilometre uzaktan, Holguin’den gelmişti. Araba kiralamıştı, araba alana 50-60 kilometre kala bozulmuş. Dolayısıyla yeni araba kiralandı.

Ve otele geldik… İlk bingo: Tamer 6 odayı
parası verilmek kaydıyla tutmuştu ama ayrılan odanın 2 olduğu söyleniyordu. 26 saat yol sonrası ortada mı kalmıştık, anlamak zordu. Neyse ki Tamer ve Şahap abinin 2 saate yakın uğraşları sonrası ilk gece 4 oda aldık.
2 gece kaldık Havana’da…

Aynen Apo abinin dediği gibi ülke ikiye ayrılıyor. Havana ve diğer kesim… Kesinlikle Havana keyifli bir kent ama bu benzer şehirler Avrupa’da da var. Havana ucuz değil. Turizmin tüm çıkarlarını doğal olarak kullanmaya çalışıyorlar ama ödenen paralarla alınan hizmetler örtüşmüyor…
Ülke halkı kendi içinde Peso kullanıyor. Yabancılar ise CUC… 1 CUC ortalama 1 dolar… Biz 1 CUC’a 2 ananas alıyorsak, Kübalının 1 ananasa verdiği verdiği 0.1 dolar karşılığını ancak buluyor. Parasal dengelerden gidelim… Pardon dengesizlikten… 
Ülkenin tıp eğitimi tüm dünyanın dilinde. Farklı memleketlerden tedaviye gelen çok insan var. Ama 1 doktorun kazandığı aylık 30 CUC’u geçmiyor. Öte yandan sokakta geleneksel kıyafetlerle fotoğraf çektiren yaşlı teyzeler kapıyı 2-3 CUC’tan açabiliyor. 1 günde 1 doktor maaşı içten değil… Havana kesinlikle ucuz değil 20-30 kilometre dışına çıktığınızda, hele de yanınızda Apo abi gibi şartları bilen biri varsa… İşte o zaman ucuz tatil başlayabiliyor…
Havana’da ilk 2 gün ve son gece kaldık. Oteller idare eder. 100 dolardan ucuzu yok. Ama ülkenin gelenekselleşmiş pansiyonculuğu çok daha mantıklı. Son gece Havana’da bir evde kaldım, hem de şehrin içinde. Her gidişimde orta kalırım, otelden iyi. Üstelik 35 CUC. Küba için fahiş bir fiyat ama aynı şekilde merkezdeki oteller 200-250 doları rahatlıkla bulur.
Konaklamadan devam edelim… Cienfuegos ve Trinidad’da casa particular denen evlerde kaldık. Çok rahat. Ülke şartlarında temiz. Hepsinde el üzerinde tutuluyorsunuz. Trinidad’da evsahibinden yemek istedik. Balıklı içkili adam başı 10 dolar verdik. Yarısı sofrada kaldı hazırlananların. Varadero tatil bölgesi. Oteller Antalya bölgesindeki otellerin 20 yıl önceki görünümünde. Bu arada Varadero’da da önceden ayarladığımız otelde odamız olmadığını söylemeleri, yangın çıkarmamız ve sonrasında hepimizin aslında oda numaralarına kadar ayarlamış olmaları sinir bozucuydu ama bozmadık sinirimiz! ‘Nasıl olsa parası ödendi, odaları başkalarına veririz’ gibi ucuz bir hesaptan başka hiçbir şeye yoramadık karşılaştığımız sahneyi.
Yani: Bize göre Küba’da önceden rezervasyon garanti çözüm değil…
Gittiğimiz yerleri özetleyeyim
Havana… Güzel, hareketli bir şehir. Demin de belirttiğimiz gibi, kesinlikle ucuz değil. Apo abi 1 yıldır böyle olduğunu ve Havana’nın daha da pahalı hale geleceğini söylüyor ki görüntü de o…
Kuşkusuz bizi en duygulandıran Atatürk büstü oldu. Ziyaret sırasında hepimiz çok gururlandık…
Plaza de la Revolution… Devrim Meydanı… 1 Mayıs’larda milyonu aşkın insanın toplandığı yer… Dev Camilo ve Che portreleri… Gittiğimizde boştu doğal olarak ama her turist grubunun mutlak uğradığı bir yer… Az Küba tarihine bakmış biri olarak insanın içi ürperiyor o devasa büyüklük içinde, yaşananları düşündükçe…
Eski Havana sokakları keyifli… Büyük Tiyatro binası, Devrim Müzesi derken tarihi yerlere meraklı kişilerin doyamayacağı yerler çok Havana’da…
Çok bahsettiğimiz tütün fabrikalarından birini Havana’da ziyaret ettik. Ne yazık ki içeride fotoğraf çekimi yasaktı. Aylık 15 CUC’a çalışan Kübalıların her yaprağını itinayla hazırladıkları purolar inanın bir sanat eseri aslında. Bunun böyle olduğunu ancak yerinde izleyince anladık hep beraber. Mehmet abinin tur sırasında bize
anlatan kişiye ‘Sigara içebilir miyiz’ demesi ve görevlinin ‘Elbette, burası tütün fabrikası. Başka ne içmeyi düşünmüştünüz’ demesi de unutulmazlarımız arasına girdi…
Cienfuegos ülkenin ana liman kentlerinden biri… Keyifli bir yer… Vaktimiz dardı ama aslında 1 veya 2 tam gün ayıralacak bir yer… Tercih kesinlikle casa particular olmalı…
Santa Clara’da Che’nin mezarlığı… Beni en etkileyen yer oldu. İçeride fotoğraf çekmek yasak.  2 bölüm var. İlkinde Che ve silah arkadaşlarının mezarları var. Herbirinin başına her gün yeni bir kırmızı karanfil konuyor. Bu bölümde ses tonunuz biraz yükseldiğinde yetkililer hemen uyarıyor. Öteki bölüm Che müzesi. Resimleri, kıyafetleri, eşyaları, yazılı hikayeleri derken özel bir insan olduğunu hissediyorsunuz… Burada değil bir anı satan mağaza, su bile satılmamasını yadırgadık. Halbuki bir hediyelik eşya standı kurulsa aslında ülkeye ciddi bir gelir kapısı olur. Zira Küba’ya gelen herkesin uğradığı bir yer sonuçta…
Trinidad… Arnavut kaldırımlarıyla çok şirin bir yer ama fazla görecek bir şey yok. Tek gün yeter. Gece meydan anında konser meydanına dönüşüyor. İzlemek eğlenceli ama danslarına ayak uydurmak oldukça zor. Turiste en çok rastladığımız yerlerden oldu…
Varadero… Matanzas’a bağlı tatil kenti. Haritaya baktığınızda bir çıkıntı olduğunu görürsünüz. 30 kilometre boyunca oteller yan yana… Ama turizm bizden ortalama 15 yıl geride. Dupont ailesinin bar cafeye dönüşmüş evini görmekte fayda var, tarih kokuyor. Ev şimdi devlete çalışıyor ama ambargo kalktığında halen ABD’de bulunan ailenin ne yapacağı merak konumuz oldu…

Kısaca buralar gittiğimiz, gördüğümüz yerler oldu…
Geçelim izlenimlerimize, anılarımıza, bir gün gidecek olanlara tavsiye olacak tecrübelerimize…

Küba İspanyolca bilmedikten sonra İngilizce dahil hiçbir dilin 5 para etmediği bir yer. Ancak otellerde bulursanız İngilizce konuşabilirsiniz. Havana ve Varadero dışında pek konuşan görmedik. Yani Apo abi ve Janet olmasa sıkıntımız büyük olurdu… Okullarda yabancı dil eğitimi ise son yıllarda ufaktan ancak başlamış…
Ülkede yanınızda bilen olmadıkça veya bir turdan değilseniz ulaşım inanılmaz bir dert. Otobüsler facia. Yollar otostopçu dolu. Doğru dürüst tabela hak getire.
Küba ateist insanların ülkesi ama son yıllarda din adamlarının çok yönlendiği bir yer. Nitekim uçağımızda da farklı kesimlerden din adamları dikkat çekti. Ve bunların sürekli halkı yönlendirmeye çalıştıkları anlatıldı.
 Bir hafta geçirdik, internetsiz. Değişik oldu! Oteller dışında yasaktan ötürü ülkede internet yok. Dolayısıyla Kübalının da genel anlamda dünyadan pek haberi yok.  TV’lerde 2 kanal var. Devlet neye izin verirse. Kaçak dizi cd’leri var ama sözde kaçak. Mesela bizim Muhteşem Yüzyıl ve Binbir Gece dizileri bir hayli tanınıyor. Ama ülke siyasetine aykırı bir konu olduğunda kaçak piyasasında da göz açtırılmıyor. Yani danışıklı döğüş söz konusu…
Puro… Pek bir bildiğim bir konu değil ama kuşkusuz Küba denince akla gelen ilk özellik. Herkes kaçak puro satıcısı. Fiyatlar fahiş gibi. Ucuzlar ise genelde sahteymiş. Örneğin bir kutu puroya 300 dolar isteyen 20 dolara fit olabiliyor Bu puronun gerçekliğine inanmak size kalmış! Havana’daki puro fabrikasında çalışanlar iş çıkışı didik didik aranıyorlarmış ama çalınan 1 puroya göz yumulduğu da anlatıldı. Nitekim bize fabrikayı gezdiren kişi de yardımcı olabileceğini söyledi!!! İçimizden puro almak isteyenler tercihlerini dönüşte havaalanından yana kullandılar ama İstanbul’a gelip free shop fiyatlarını görünce kazıklandıklarını anladılar. Tavsiyem, anlamadıktan sonra almış olmak için Küba’dan puro almanın anlamı yok…
Dans etmek… Her Kübalının yaşam felsefesi… Sokak, gece kulübü fark etmiyor. Neredeyse yolda yürürken dans ediyorlar gerçekten. Onca fakirlik ve sıkıntı içinde sürekli dans edip gülmeleri, eğlenmeleri aslında örnek olacak nitelikte. Anladık ki bir şeyden haberi olmayan insanlar böyle yaşıyor.
Sokaklar eski araba dolu… 50’lerin, 60’ların meşhur arabaları… Ama mesela bir Chevrolet’nin direksiyonuna dikkatle baktığınızda Hyundai markası görebiliyorsunuz. Yani eksiği hemen tamamlıyorlar. O kadar eski araba olunca araba tamirciliği herkesin babadan oğla geçen ortak özelliği olmuş. Cienfuegos’a giderken kiraladığımız araba bozuldu. Yanımızdan geçen herkes durdu. Hiç konuşmadan arabamıza baktılar. Neredeyse hepsi doğru teşhisi koydular… Yani arabadan anlamayan yok gibi…
Bu arada aracımızın bozulması da ders alınacak bir konu. 4 saatimiz gitti yolda. Benzin deposunun şamandırasıyla oynamışlar. Hedef 5-10 CUC kazanmak.Bunu dolu depo verip boş istemelerinden anladık. Dolu depo fiyatını aldılar, ‘Boş getirirsiniz’ dediler. Biz çeyrek depo benzin var sanıyorduk, halbuki benzin bitmiş. Kalan dipteki benzin de çeşitli şeyler katılmış çamur olunca filtreler tıkandı. Olan 4 saate oldu… Ve bir de o rüzgarda benim belimin tutulmasına, Tamer’in de üşütmesine…
Yaklaşık 4 saat beklerken sürekli tepemizde dolaşan akbabalar sinir bozucuydu. Bu arada bir polis durdu. İyiniyetle yardım etti. Sorduk, 1 çocuğu varmış. Yanımızda bulunan gofretlerden, boya kalemlerinden verelim dedik. İkna edene kadar canımız çıktı. Rüşvet ağır cezaymış da bizim rüşvetlik bir durumumuz yoktu. Yine de anladık ki Küba polisi daha pek açıkgöz değil! Yine de 1-2 gofretle boya kalemleri vermeyi başardık…
Önceden tavsiye edilmişti yanımızda bazı şeyler getirmemiz. Gerçekten geçtiğimiz köylerde dağıtırken insanların mutluluğu bizi hüzünlendirdi. Sabun, boya kalemi, şampuan, krem, oyuncak derken bunları gören Kübalılar inanılmaz mutlu oldular. Kıyafet alanlar ise belki geri isteriz korkusuyla yanımızdan hep uzaklaştılar… Hüzünlendiren görüntülerdi… Bu tür görüntüler artık filmlerde kaldı diye düşünürken 2015’lerde bunu yaşamak içeri sızlatıyor…
Varadero’nun denizi güzel… Ama Seçkin için iyi bir anı olmadı. Tek başına yüzerken boğulma noktasına gelmesi ve bir Şililinin onu kurtarması anılar arasında yer aldı… Seçkin için artık Şili çok anlamlı bir yer… Denize girmek ise tehlikeli!
Ülkede özel işletme yok gibi. Herşey devlete ait. Devlete karşı suç işlemek çok ağır cezalar içeriyor. Örneğin yol kenarında bir hayvanı kaçırıp kesmek. Cezası 15 yıla yakınmış. Sonuçta tüm hayvanlar devletin. Yabancıya karşı suçlar da en ağır şekilde cezalandırılıyor. Onun dışında ne yaparsan, adam öldürmedikten sonra yırtıyormuşsun…
Çok fazla alınacak bir şey yok. Fiyatlar ne tutturursan. İlgimi çekti. Havaalanında pasaport öncesi bir tişört aldım, 9.95 CUC… Pasaport kontrolü sonrası aynı tişört 15.65’ti… Yani bir şeyi ucuz hissettiğin anda almakta fayda var…
Yiyecek konusunda idare ettik. Denildiği üzere, deniz ürünleri çok bol. Ama bir el hünerisi, ahçı ustalığı genelde hissetmedik. Özellikle deniz ürünlerinde… Böyle pişir demişler, onlar da öyle pişiriyor. Domuz eti yaygın. Ama diğer etler de bol. Bu arada patates ve yer elması konusunda farklı ve güzel sunumlara denk geldik. Halkın sokakta yediği büfeler ise bizler için açıkcası pek içaçıcı değildi…
6 erkeğin oluşturduğu bir grubun temsilcisi olarak gece hayatından bahsetmemiş olmam manidar gelebilir! Alınganlığa gerek yok. Grup olarak genelde 9 gibi pijamalarımızı giyip yattık… Dersem… Gülersiniz… Kendimize güldürmeye gerek yok….
 Bu kadar eğlenmeyi seven ülkenin her yerinde gece hayatı delicesine yaşanıyor. Bu konuda rahat olabilirsiniz. Ama denilen Havana’da dikkatli olunmasıydı, bunu da hissettik… Rojo Club Havana’da, ülkenin en büyük gece kulübü. En büyük özelliği erkeksiz girilmez oluşu… Evet, kulübe tek bayan girişi yasak. Dışarıda çok sayıda kadın, kendisini içeri sokacak birinin arayışı içerisinde. Şansımıza, gittiğimiz gece ülkenin en ünlü şarkıcısının konseri varmış. Hatta bir sonraki hafta Miami’ye konsere gidecekmiş. Küba gençliğinin onu dinlerken kendinden geçtiğini gözlemledik…
Küba’nın her yerinde gece hayatına doyabileceğinize emin olabilirsiniz…

Sonuç olarak…
Dünyanın bir ucunda zaman zaman sıkıntılar da yaşadığımız, ancak kolay unutmayacağımız keyifte 1 hafta geçirdik. Grubun pozitif elektriğe sahip oluşu ve Apo abi – Janet ikilisiyle sıkıntıları aşmamız sonunda hep hafızalarımızda kalacak bir hafta oldu bizler için... Onca yola, yorgunluğa karşın hiç pişman olmadım. Filmlerde kaldığına inandığım sahneler gördüm. Benle beraber herkes bu düşüncedeydi. Aynı şeyi bir kez daha yaşamak isterim. Bir kez daha Küba’ya gitmek derseniz, ‘Olabilir’ derim… Ama ambargo kalkmadan, Küba açılmadan görmenin anlamı var… Hızla yozlaşmaya sıcak bir görüntüye sahipler. Bir gün ambargo tam olarak kalktığında bizim aldığımız keyif kalmayacaktır, buna eminim…











Bu deneyimi yaşamamızda öncülük yapan Tamer’e, inanılmaz evsahiplikleriyle Apo abi – Janet ikilisine ve bizi onlarla tanıştıran Şahap abiye tekrar teşekkürlerimizle…