Çok da hafızası kuvvetli bir insan değilim. Ama 20 yılı
aşkın gazetecilik yapan, 40 yıllık bir Fenerbahçeli olan ve bunun çoğunluğunda
Fenerbahçe muhabirliği yapan biri olarak… Sorsanız en unutamadığn gün nedir
diye…
10 yıl önce bugünü derim… 10 yıl önce bugün, 4 Mart 2008’de
Fenerbahçe Şampiyonlar Ligi’nde Sevilla’yı eleyerek çeyrek finale kalmıştı…
Basın tribünün en sağında oturuyordum. Ne bir bir bariyer,
ne bir demir… Sadece merdiven boşluğunun hemen yanında İspanyol taraftarlar
oturuyordu. Ve penaltılara kadar uzayan gecede sürekli bira içerek kafayı
buldular. Penaltılara olay uzadığında 2 metre yanımda tüm İspanyollar sarhoştu.
İş penaltılara kalınca gazeteye mesaj geçtim. ‘Siz sonuca
göre yazıyı bağlayın’ dedim. Bilgisayarımı toplayıp kendimi garantiye aldım.
Çünkü tüm İspanyollar sarhoştu ve penaltıları kazanmamız durumunda önlem
almalıydım…
Penaltılar sonrası çeyrek finaldeydik… Gözüm
İspanyollardaydı. Hemen tedbirimi aldım. En yakındaki bana geldi. 2 saati
aşkındır komşuyduk. Ben fiziksel bir hamle beklerken elini uzattı, ‘Fuck
Chelsea’ diyerek beni kutladı!
Medeniyet bu dedim içimden…
Rahatlamıştım… Bir gazeteci olarak, bir Türk olarak, bir
Fenerbahçeli olarak gururun en büyüğünü yaşıyordum. Gözümden mutluluk
gözyaşları aktı… Döküldü demiyorum, aktı… İsmini unuttuğum (Kusuruna bakmasın olur
da okursa) bir meslektaşımla göz göze geldik. O da benim gibi mutluluktan
hüngür hüngür ağlıyorduk… Tarifi imkansız bir mutluluktu…
Aynı şekilde.. Gazetecilik yaşamının en acı günü deseniz…
Chelsea maçı dönüşü derim… Düşünsenize, Chelsea’yi 1 golle elimizden kaçırmanın
üzüntüsüyle İngiltere dönüşü ağzımızı bıçak açmamıştı…
Bir daha da böyle gurur tablosu yaşamadı Fenerbahçe… Benfica
maçı falan demeyin… Şampiyonlar Ligi’nden söz ediyorum…
Nasıl gelmiştik o güne?
Çok basit…
Daum 3 yıl emek vermişti o kadroya. Ardından gelen Zico
baktı ki yapılan işler doğru… İskeleti bozmadan takviyeler yaptı… 20 yıllık istikrar abidesi Aziz Yıldırım
döneminin belki de en doğru işlerinin yapıldığı dönemdi… (Çünkü bu isimler
Yıldırım’ı bir yere kadar frenleyebilen isimlerdi!)
Artık Fenerbahçe Avrupa’nın dikkat çeken ekibiydi…
Sonra….
Sonrasında Aziz Yıldırım ve yönetiminin eli, iyi gidişten
ötürü takımın üzerinden eksik olmadı. Ve her şey geriye gitti… ‘Tam kafama göre
hoca’ dediği rahmetli Aragones ve sonrasında sürekli ‘Günü Kurtarma’ dönemleri
yaşadık durduk…
Her gelen hoca bir önceki hocanın takımını alt üst etti.
Sürekli transferler, alt üst edilen yapılanmalar derken… Aziz Yıldırım gibi
futbolda vizyonu zayıf bir başkanın yönetiminde takım hiç ileri gitmeden vasat
bir Fenerbahçe olarak kaldı…
3 Temmuz gibi iğrenç bir süreçde olabilecek en kötü şekilde
yönetildi… Ve her şey Koca Çınar’ın aleyhine işledi…
10 yıl geçmiş aradan… Meslek hayatımın en anlamlı günüydü.
10. anma yılında Fenerbahçe bir kez daha şampiyonluğa veda
etmiş gözüküyor…
Geçenlerde bir arkadaşım sordu… ‘Alex, Van Hooijdonk,
Anelka, Luciano, Lugano, Deivid gibi isimleri görmüşüz. Bu yıl bu garip takımla
şampiyon olsak. Sezon sonu şampiyonluk kutlaması yapsak… Bizi çoşturacak kimin
anonsu yapılacak?’
Biraz Valbueana (Oynatıldığı kadar), biraz da Guillano… Gerisi?
Yok…
Keşke… Sevilla maçı gibi tarihi bir karşılaşmanın 10. yıl
dönümünde…. Zorlu Akhisar maçı öncesi… Sabah kampta futbolculara o İspanya
gecesinin karşılaşması izletilseydi… Ve ‘Bakın bu formayı giyenler zamanında
neler yaşadı’ denseydi…
Belki bu gece bu hüzün yaşanmazdı!