23 Mart 2012 Cuma

Sizin Aracınız Hiç Kayboldu mu?

Bundan yıllar önceydi... Hollanda'daydım. Boş bir günümüzde Amsterdam'a gittik. Kiralık araç vardı bende. Bilen bilir, Amsterdam'da bisiklet için bile park yeri bulmak sıkıntılıdır. Doğal olarak attığım şeref turları sonrası bir ara sokağa parkettim. 3-4 saat sonra geldiğimde camda bir kağıt buldum. Etrafa dikkatli baktığımda parkedilmez işaretinin ağaç dalları arasında kaldığını gördüm. Kağıdı okudum. Bir polis numarası vardı. Lastiklere baktığımda sol öne aracın gidişini etkileyecek bir demir takıldığını gördüm. Kağıttaki numaraya telefon ettim. Yine kağıtta yazılı numarayı okudum sadece. 15 dakika sonra bisikletli 2 polis geldi. 120 euro cezayı aldı, demiri söktü ve gitti...

Acı bir tecübeydi...!

Zamanında yeterince dert yanmıştım bunla ilgili...

Bu yazdıklarımı başıma benzer bir olayın yeniden gelişi nedeniyle yazmıyorum. Genelde başımıza bir şey gelince hemen bağırırız ama bu kez öyle değil...

Geçen gün Moda'da dolaşıyordum. Polisin çekici araçının bir arabayı kaldırdığını gördüm. 4 tekerleğe takılan demirler jantı çizmişti. Araç çekiciye yüklendi. Polis seri bir şekilde aracı alıp gitti. Adeta bir hırsız gibi. Evet, hatalı parktı. Yaya geçidi üzerinde. Herşeyimiz doğruyken o araç yaya geçidine parketmişti. Çekicideki adamlara dikkat ettim. Zorluklar içerisinde dünyayı kurtarır bir eda içinde son derece seriydiler. Halbuki her çektikleri araç bildiğim kadarıyla onlara cezanın yanında çekici parası adı altında bir gelir kaynağı.

Aracınız hiç çekildi mi bilmem ama bu ülkemizde iğrenç bir durum. Sanki hırsızlar götürmüş gibi bir his kaplar içinizi. Sonra etrafa sorarsınız, 'Burada çekilen araçlar nereye götürülür' diye. Çeken polis en ufak bir not bırakma gereksinimi duymaz. Araç sizin ya, nasıl olsa bulursunuz. Bulduğunuzda önce çekici parasını, sonra cezanızı ödersiniz. Ceza tamam, adam gibi parketseydik de... Biz mi dedik çekin diye... Yazın plakaya cezayı. Ocak veya temmuz aylarındaki, o da olmazsa trafik muayenesinde çıksın. Yok, illa o araç çekilecek. Çekilirken oarası burası çizilecek. Sorsanız cevap hazır: 'Biz yapmadık!' Ya da bunla ilgili bir birim kurulamaz mı, bisikletli...

Ne kadar modern bir durum, yüzyıla yakışır... Buna bir önlem almak çok mu zor? Evet, hataya karşıyım. Hatta yanlışın cezası 3-4 katına çıksa gıkım çıkmaz ama cezalandırma sistemindeki bu arabeskliğe karşıyım.

4 Mart 2012 Pazar

Fenerbahçelilik

Gençlerbirliği karşısında 6-1'lik galibiyet sonrası sabah kalktığımda bir düş dünyasına dalıverdim. Şike davası hiç olmasaydı... Geçmişe yönelik hiçbir endişe veya şüphe yaşanmasaydı... Camiada hiçbir karışıklık olmadan, birlik – beraberlik havası sürseydi... İktidarı muhalefeti elele olsaydı... Geçen yılın şampiyonı olarak böyle bir galibiyetin ötesinde böyle bir futbolla 2 hafta sonra oynanacak G.Saray derbisi ve ardından play-off beklenir olsaydı... Nasıl da bir gün olurdu kimbilir!

Bir an önce sahalara dönmeyi arzulayan biri olarak ben yine de o futbolun keyfini yaşamaya kararlıyım. Hele ki takım ligin son virajına yaklaşırken böyle bir tempo yakaladıktan sonra keyfim daha da büyüyor...

Ancak... Yaşananları yakından takip eden biri olarak yine de keyfe parmak atanları görmeden edemiyorum. Hele ki de bunların Fenerbahçeli kimliğiyle bu tatsızlığı yaratma çabaları inanılmaz iğrenç geliyor bana...

Neymiş: Fenerbahçe süper oynayıp kazandı ya, muhalafet çatlasınmış. Bazıları kahroluyormuş. Ben de dahil bazıları bu oyun ve galibiyete sevinmiyorlarmış. Doğum günü 3 Temmuz olarak değerlendirilebilecek bu zekası kıt kesim zafer şarkılar söylerken diğer Fenerbahçeli grup çatlıyormuş sinirden...

Hadi ordan beyler! Siz mi Fenerbahçelisiniz? Bırakın bu iktidar savaşını. O çatlıyor dediğiniz kesimin Fenerbahçeliliğini tartışmak size mi düştü? İlla sataşacak bir yerler arıyorsanız, futbol centilmenliği sınırları içinde gidin rakiplerle atışın. Birbirimizi kızdıralım rakiplerimizle. Elbette incitmeden. Futbolun keyifli rekabetini kullanarak. Ama birilerinin Fenerbahçeliliğini tartışmak kimseye kalmaz.

Fenerbahçeli olmak çeşitli nitelikler taşıyabilmektir. Saygı, mantık, hoşgörü, sevgi, bilinç... Bunlar olmadan taraftar da olunmaz. Başka bir şey olunur ama taraftar olunmaz.

Futbolun özünde eleştiri vardır. Şu böyle olmalı, bu şöyle olmalı tartışmaları olmadan futbol dümdüz sıkıcı bir oyun olur. Ama 'Benim düşündüğümü düşünmeyen bizden değildir' mantığı taraftarlıkla bağdaştırılamaz.

Ben de eleştiriler alıyorum. Eleştiriyorum ya zaman zaman, ben Fenerbahçeli değilmişim. Geçin bunları, işinize bakın...

Hangi futbolcu ekmek kazandığı bu kulübe yalnızca vermesi gereken futbol hizmetini vermiyorsa...

Hangi yönetici işi sadece yöneticilik yapmakken bu yüce sıfatı kendi lehine kullanıyorsa...

Hangi kişi futbolcu, yönetici yalakası bir tavırla kendine rant sağlıyorsa...

Hangi kişi sürekli iktidar yalakalığıyle camiayı bütünleştirmek yerine bölücülük yapıyorsa...

Hangi taraftar, taraftarlık görevini aşıp siyasi bir kimlikle birşeyler kovalamaya çalışıyorsa...

Hangi gazeteci görevi dışında kasıtlı yalan dolanla camiayı karıştırmaya çalışıyorsa...

Bunları tartışın, bunları eleştirin...

Duyar gibiyim... Gazeteci dedim ya... Hemen eleştirenler var, 'Zamanında sen de neler yaptın' diye... Gazetecilik yalakalık değildir. Yanlış olduğunu gördüğü bir olay varsa, gazeteci bunun haberini yapmalı. Veya olayı ortaya koymalı. Asla kasıtlı bir karışıklık yaratmadım. Duyduğumu, bulduğumu ortaya koydum. İşe gelmeyen haberler yaptığım kadar işe gelenler de yaptım. Doğaldır, kör gözler onu asla görmedi. Ama ne ben, ne de bir başka muhabir arkadaşımın kasıtlı bir haberini duymadım. Muhabir diyorum. Çünkü ben onları tanırım. Onlardanım. Yönetim kademesinde olmadığım için onların işine karışma lüksüm de olmadı. Dikkat ediyorum da o eleştirdiğim kitle sürekli muhabirlere tepki içinde.

Eleştiri olsun ama yapıcı olsun... Şu dönem gördüğüm eleştirilerin ortaya koyuluş biçimi Fenerbahçe'ye hiçbir fayda sağlamaz. Bu işler konuşarak, elele verilerek aşılır...

Tarihinin en sancılı dönemini geçiren Fenerbahçe'de bütünlük sağlanacağı yerde iç çatışmalar eksik olmuyor. Kör gözler sürekli iş başında...

Bırakılsın bu politika... En büyük görev şu an bu işten güzel paralar kazanan futbolculara düşüyor. Gençlerbirliği maçı inanılmaz bir futbol resitaliydi. Herkes alnından öpülmeli... Bunun yarısı sezon sonuna kadar oynansın, şampiyonluk rahat gelir. Son süreçe girdiğimiz dönemde bu performansın yakalanması inanılmaz umut verici.

Fenerbahçe şampiyon olsun, sıkıntılar örtülür. Ve yakın gelecekte atılacak olumlu atımlar bu kaos sezonunun mazide kalmasını sağlar...

Bu adımlar ne mi olur? Zaman içinde hepsini konuşarak buluruz...