3 Ağustos 2016 Çarşamba

TV'den maç izlemenin yorgunluğu


Fenerbahçe sezonun 2 resmi maçında bol hakem hatalı yönetimlerle karşılaştı. Kadıköy’deki Monaco maçının tartışmalı kararları hafızalardayken Fransa’daki rövanş maçında da benzer görüntüler yaşandı. Ozan’a yapılan faul ve Monaco’nun golüyle sonuçlanan pozisyon, Emenike’nin attığı golde çalınmayan ofsayt, verilmeyen penaltılar, fauller derken…
Fenerbahçe yine Şampiyonlar Ligi’ne veda etti…
Buraya kadar tamam…
İyi de… Fransa’da 90 dakika sözde sahadasın, 45 dakika yoksun.. İlk kaleyi yoklama 35’den sonra… Oyun mantığını anlayan yok… Onbirde takımı ateşlemeye çalışan bir isim görünmüyor… 2 maç sonrası ‘Bu iyi ki transfer edilmiş, büyük iş yapabilir’ denen biri gözükmüyor…
Sonra hakem…
İşin kolayı bu olsa gerek…
İlk maç sonrası da dedim. Daha çok erken… Ancak sezon biraz erken açılsa, transferler biraz erken yapılsa, biraz ciddi maçlar oynansa… O zaman erken denmezdi. ‘Hazır Fenerbahçe’den söz edilirdi…
Sonuçta yine de biraz beklemek lazım…
Bu arada bir kez daha Şampiyonlar Ligi gitti…
Bir kez daha bir ezeli rakibin kasasına daha fazla para girmesine yardım edildi…
Bir kez daha taraftar üzüldü…
Ancak çok dikkatli olmak gerek…
Bu yönetim mantığı… Bu hoca… Bu kadro…
Çok sıkıntı olabilir…
Sonra maça kimse gelmesin diye 200-250 liralık kale arkası biletleri gündeme falan gelebilir…
* * *
İş olayları askıda kalınca maçı TV’den izledim…
Eskiden ’90 dakikalık maç 3-4 saat nasıl konuşulur’ eleştirilerini duyardım. Hak da verirdim…
Şimdi yeni bir süreç  daha eklendi…
Maçtan önce spor kanallarını gezdim. 3-4 saat öncesinden ekrandan bazı isimler başlıyorlar 90 dakikanın analizine…
Teknik, taktik, etik, yitik, bitik, istatistik derken… Yok o futbolcunun son 3 yıllık istatistiği, yok bu futbolcunun muhteşem sol ayağıyla kariyerinde direkten dönen toplar… Yok o, yok bu…
Maç için ekranın karşısına bir geçtim… Kafam allak bullak…
Diyeceksiniz ne aradın o zaman bu programlarda?
Haberci kökenli biri olarak haber kovaladım. Takımdan son haberler…. Kentten son haberler… Yöneticilerin veya birilerinin maç öncesi motivasyon çalışmaları…
Haberin yerinde yeller esiyor…
Yerine hayatında top oynamamış, takım çalıştırmamış veya program yapma eğitimi olmayanların sürekli konuşmaları…
Artık 90 dakikalık bir maç, öncesi sonrası 7-8 saatlik bir serüven…
Sonra tuttuğunuz takım sahaya çıkıyor. O gözlemlerden eser yok.. Beklentiler yerle bir… Hatta futbol da yok… E neye yaradı bunca kelime, çalışma, bilgi yağmuru?
Burada iş kulüplere ve medyaya düşüyor…
Bırakın insanlar haber alsın… Bunun etkisi beklenenden de çok olur… Örneğin… Maç öncesi bir yöneticinin takımı motive için girişimi… Veya bir futbolcunun takıma ‘Beyler… Şöyle yapacağız böyle yapacağız, bu maçı kazanacağız’ şeklinde ateşli bir konuşmanın yansıması… İnanın böyle bir haber 5-10 dakika içinde bu elektronik ortamda tribünlere ulaşır, stadın havası değişir… Herkes gaza gelir… Coşku artar…
Ama bizde yasaklamalar sonrası ekranda sürekli kitap bilgilerinin istatistiksel yağmuru yaşanıyor ki bu da insanı bitap düşürüyor…
* * *
Biraz daha bekleyelim…
Sonra daha fazla yorum zamanı gelecektir…
Ama paralı birlikler de hemen kızacaktır…
Sonuçta yine hüsran olmasın da…

Kızan kızsın… 

2 Ağustos 2016 Salı

Mehmet Gedik...


Kavurucu bir ağustos günü beni hiçbirimizin sevmediği bir yere yönlendirdi. Bir cenazeye, Saint Josept’ten bir kardeşimize son göreve gittik. Üzücü bir şekilde yaşamını yitiren Mehmet Gedik’i son yolculuğuna uğurladık…
Nur içinde yatmasını dilerim…
Hani deli fişek dediğimiz isimlerden biriydi Mehmet… Deli dolu yaşamından hiç vazgeçmedi. Kaç yıl kaldı, kaç kuşakla okudu hatırlamıyorum ama herkesin tanıdığı bir isimdi… Ne yazık ki bir o kadar da zor yaşamı oldu. Son yıllarında Moda’da çok sık denk gelirdim. Ordan burdan derken daldan dala atlar, kendince hep hayatı yorumlardı. Onun adına ne mutlu ki hakkında hç kötü konuşan birini duymadım…
Gözlerim Moda sokaklarında onu arayacak…
Bir cenaze Modalılar kadar Saint Joseph’in de bir kuşağını bir araya getirdi. 80 civarındaki 87 mezunlarının 40 civarında ismi avludaydı. Yakışır bir tablo oldu…
Elbette ister istemez eski defterler açılırken 30 yıla yaklaşan mezuniyet sonrası ilk kez gördüğüm isimler oldu. 2 yıl çakmış ve çok kafası çalışmayan biri olarak hatlarım sık sık karışır bu konuda. Gördüklerimin bir kısmını anında anımsadım, bir kısmını zamanla… Kabul ki hatırlayamadıklarım da oldu…
Saint Josephli olmak ayrıcalıklı kesimlerden biri olmak derlerdi o zamanlar… Sanırım bunun bir gerçeklik payı var. Öğretmeniyle, öğrencisiyle bir sınıf arkadaşının vefatında bu kadar iism olarak bir araya gelmek de bunu gösterdi.
Gün boyu da doğal olarak o yılları anımsayıp durdum. Birlikteliğe çok uyum sağlamış biri olmadığımı kabul etmeliyim. 87 mezunları ilk sınıfımdı, 2 yıl çakınca benden önce gitmişlerdi. Zaman zaman bir araya geldiklerini duyuyordum, çok katılım sağladığımı söyleyemem. Ama bugün onları görünce kasıtlı olmayan kopuşumdan üzüldüm…
Saint Joseph’in şimdiki manevi yapısını bilemem. Ama okuduğum yıllarda zor, zor olduğu kadar da karakterli bir yapısı vardı. Ülkesine, inancına bağlı farklı karakterlerde insanları yetiştirirdi. Mutlaka arada fark edilmeyen 1-2 isim olmuştur belki ama mezun olan herkes başta Atatürk ilkeleri olmak üzere verilen her türlü eğitimi alıp kendince öğüttükten sonra hayata atılmıştı. Kimileri tarafından ‘Frnasız çocukları’ diye eleştirilirdik ama kendimizi bilirdik. Laik düzende hepimiz iyi Türk gençleri olarak çıkmıştık oradan…
Arkadaşlarımı görünce hepsinin adına sevindim. Aynı genç ruhla hepsi iş güç sahibi olarak yaşamlarını belli bir çizgiye koymuşlardı. En güzeli 20-30 yıl sonra birbirini ilk kez gören isimler sanki daha geçen hafta beraber gibi sıcaktılar.
Çok ismi gördüğüme sevindim. Örneğin Onuralp Şatana… Bana ‘Saint Joseph’deki öğretmenlerini say’ dediklerinde ilk onun adını söylemiştim yıllarca. Hocalarımdan daha çok çalıştırmıştı beni.. Bir de Rüknü vardı... Onlar ve diğerleri… Hepsinin ayrı ayrı anıları canlandı aklımda… Kaldıktan sonra okuduğum sınıflar da geldi aklıma… Binlerce anı… Hepsi hoş…
Şimdi yılların acı gerçeği kopmalar başlıyor… Mehmet ilk değil.. Elbette son da olmayacak…
Ancak bizler de güzel insanlardık… İyi ki o okulda yüzlerce insanı tanımışım… Ve ne yazık ki hepsinden çok kopmuşum…
Kopmamak lazım. Gençliğin, büyümenin beraber yaşandığı dönemleri, o insanları unutmamak lazım..
Nacizane tavsiyem… Hatama düşmeyin… Yaşınız ne olursa olsun okul arkadaşlarınızı yıllara kaptırmayın…

Allah rahmet eylesin  Mehmet kardeşim… Mekanın cennet olsun…