Hep tartıştığım ve açıkcası
cevabını bulamadığım bir sorudur, 'Taraftar mıyız, futbolsever
miyiz, yoksa ikisi miyiz'...
Kış boyunca 3 Temmuz sürecinin
yansımaları içerisinde bir tartışmadır yaşadık durduk...
Kimse hata falan kabul etmezken sürekli birbirlerini suçlayan
insanlar gördük. Maç oynanırken 'Biz şöyleyiz, siz böylesiniz'
diyen o kadar insan gördüm ki... Nadiren gördüğüm özeleştiri
yapan insanlar bir nebze de olsa teselli verirken ortalığı
sakinleştirme noktasındaki kişi veya kurumların 'haklılık'
savaşı düşmanlık tohumlarını ekti durdu... Sözde 'savunma
mekanizmaları' ise ortalığa tuz biber ekti sürekli....
'Şu lig bitse de rahatlasak' diyenler
giderek arttı...
Bu noktada yanlış bir saptamam
oldu... Bir süre spordan uzak kalacak ve belki de kendimize
gelecektik. Öyle olmadı. Hasret kaldığımız sporun gerçek yüzü
bir anda kendini gösterdi... Roland Garros, Euro 2012 derken taraf
olmadan spor izlemenin keyfi çıktı karşımıza. Taraftarlık
kimliklerinden objektifliklerini kazıyanlar sessiz kesimde yer
alınca etrafımızda sportif konuların daha çok konuşulduğunu
gözlemlemeye başladım. Euro 2012 çok renkli bir başlangıça
sahne olmasa da görmek istediğiniz gözle bakınca keyif
alınabileceğine inanıyorum. Roland Garros sona erdi ama tadı
bence damakta kaldı. Tenis turnuvaları sporda bireysel mücadele
izlemeyi tercih edenlerin başlıca önceliği oluyor sanırım...
Her ne kadar bu sezon spordan,
futboldan soğur gibi olduysak da yaz organizasyonları sporun kalite
niteliğini bize tekrar kazandırabilir. Beklentim önce sportmen,
sonra taraftar olunması. Aksi veya yalnızca, körü körüne
taraftarlık işin keyfini kaçırıyor...
Bu kez biraz daldan dala olacak...
Kuyt çok konuşuluyor, soran çok
oluyor. Nasıl bir tansfer deniliyor... Kuyt gibi bir isme kötü
transfer demek çok absurd olur. Son yıllarında oynamıyor olsa,
düşüşte olsa neyse de... Hem oynuyor, hem formda... Hollandalı
yıldız oyuncu karakterini de dikkate alırsak Fenerbahçe'ye
sportif açıdan çok katkı sağlayacaktır. Tek soru işareti
ekonomik olabilir. 3 yıllık maliyeti 12 milyon euronun üzerinde
olacak ve bu sürenin sonunda muhtemelen satılmayacak ya da benzer
bir parayı Fenerbahçe'ye kazandırmadan gidecek. Demek ki maddi
açıdan bir sıkıntı yok ki bu transfere yönetim onay verdi.
Stoch geldiğinde transfer mentalitesi açısından çok memnun
olmuştum. 'Hem oynar, hem de Fenerbahçe'ye kazandırır' diye
düşünmüştüm. Nitekim şu dönem kendisine ciddi teklifler var.
Bu yatırım açısından süper bir planlama, hele de bir Türk
takımı için. 'Fenerbahçe takım kurarken böyle parasal hesaplara
girmez' sığlığındaki düşünceye gülüyorum. Çünkü artık
ekonomi sporda başarının en önemli ayaklarından biri... Ama
kulüplerin de Kuyt gibi isimler için ayrıcalığı olmalı,
ekonomik krizde olunmadıkça...
İnsan tanıdığı kişileri bir
yerlerde görünce mutlu oluyor. Futbol dünyasında çok sevdiğim
isimleri zaman zaman görev içerisinde gördüm. Güvendiğim her
sevdiğimin de başarılı olduğunu izledim, mutlu oldum.
Kartalspor'da Hamza Tozkoporan başkanlığa geliyor. Kendisine
başarılar diliyorum. Kartalspor'a yeni sezonda daha dikkatli
bakmanızı öneririm. Şartlar uygun olursa güzel şeyler olabilir
orada...
Yılın bu mevsimi insanı
canlandırıyor. Bu canlanma zihinsel anlamda da yaşanıyor. 2 hafta
sonudur İstanbul'a yakın bir yerlere kaçtım cuma akşamlarından.
Pazar geceleri döndüm. İstanbul dışına çıkar çıkmaz büyük
şehir atmosferinden hemen kurtulanlardanım. Kendimle daha çok
başbaşa kalma şansı yakalıyorum böyle günlerde. Düşünüyorum,
tartıyorum, değerlendiriyorum... Yapıcı bir eleştiri yapma şansı
yakalıyorum. Ailemle olmama karşın İstanbul faktörü boşa
çıktığından kendi kendimle kalma fırsatını daha çok
yakalıyorum. Size de tavsiye ederim, kendinizle zaman zaman başbaşa
kalmanızı. İyi oluyor. Etrafınızdaki herşeyi daha iyi
değerlendirme şansını elde ediyorsunuz. Ne iyi, ne kötü, kim
dost, kim değil, kim gerçek, kim sanal... Aslında hayatımızda bu
tip cevabını bulmamız gereken o kadar çok soru var ki...
En kötüsü de İstanbul'a dönmek...
Bazı tipler var... Bir yere gidip bir fotoğraf çektirince 'İşte
İstanbul, cart curt, falan filan' deyip sanal ortamda bunu
paylaşıyorlar. Altına İstanbul'a övgü dolu methiyeler... Aynı
kişi başka bir yere çıkıyor, yurt içi veya dışı farketmiyor.
Bu kez oralara övgü, İstanbul'a sallama... Çok komik bunlar
yahu... Kısacası resim altlarına tek tip bir şey yazsalar ya:
'Ben şurdayım. Çatlayın patlayın. Siz öküzsünüz, hayatı ben
yaşıyorum. Şunu yiyorum, bunu çıkarıyorum. Siz de kıskanın!'
Bu gidişle sanal ortamın da çıkarmaya
başladığımız cılkının sonunu getiririz herhalde...
Herkesi çok kıskanıyorum, bir şey
yaşayamayan insan olarak... Dostlarım sağolsun... :)
Sağlıcakla kalın... Bana yazın...
Nerdesiniz, ne yiyorsunuz, çok merak ediyorum...