31 Mayıs 2020 Pazar

Corona Günleri (3)





Akşam dostlarımızdan rakının verdiği dinginlikle güzel uykunun sabahı…
Pazar gününün erken saatleri… Mayıs 2020’nin son günü… Sokağa çıkmak yasak…
1 Haziran tarihi itibarıyla yeni bir dönem başlayacak yaşamımızda…
Ciddi bir yaşam dersi veren Corona sürecinden sonra normalleşme adı altında bir çok yasağın gevşemesiyle yeni hayat başlayacak.
Çay içiyoruz balkonda.. 2,5 aydır eskiden sığıştığımız, şimdi yayılmayı öğrendiğimiz balkonumuzdayız. Etrafta bir sessizlik var ki süreç boyunca alıştım, tutkunu oldum. Bayağıdır hafta sonları sokağa çıkma yasağı var. Her defasında balkona çıktığımda iğrenç kentleşme örneği binaları hala görüyorum ama…
Ama bir de kuş sesleri var ki… Etrafta ciddi bir oksijen tadının içinde ötüşen… İnsan, araba sesi yok… 50 yılı aşkın yaşadığım Moda’da böyle sessiz günleri hiç görmemiştim…
Evet, bir gün normal hayata elbette komple geçeceğiz ama bu sessizliği, kuş seslerini, uzaktan gelen deniz kokusunu, insansızlığı, arabasızlığı…
Özlemeyeceğim diyemem..
Acaba haftada 1 gün bu yasaklar devam etse mi diye düşünmüyor da değilim… Ya de en azından ayda bir…
Çok değişik bir dönem yaşadık… Bir deneyim… Aslında ders dolu bir deneyim de kim ne aldı bu dönemden, onu bilemem…
Süreçten aklımda kalanları mekanıma not düşeyim dedim…
Burada bulunsun bakalım…
-          Çirkin kentleşme doğrultusunda ev yaşamları, dostluklar, komşuluklar ve hatta aile yaşamları farklı bir boyuta giderken.. Bir anda herkes bu dünyayı yeniden keşfetmek zorunda kaldı. Komşuluk sıcaklaştı, paylaşım arttı… Ev bireyleri arasında sohbetler çoğaldı.
-           ‘Kazandıkça harca, mutlu ol’ politikası vardır, büyük güçlerin yönelttiği. Üretemeyip harcadıkça mutlu olanların benimsediği. Eline geçenden kenara koymayanlar bir anda sıkıntı ve karamsarlığa düştü. Ve bu arada şunu tarttılar: Zorlukla kazanılan bu kadar kolay mı harcanmalıydı…
-          Zor bir ülkede yaşıyoruz. Ekonomimiz bir türlü nefes alamazken giderek şartları ağırlaşan bir ülkede. Ülke de sıkıntıya düşünce, yaşayanı da taça çıktı. Birçok devlette vatandaşa yardım haberleri okurken özellikle ticaretle uğraşan insanlarımız büyük bir sarmalın içine düştüler. Ve öğrendik ki bu ülkede yaşıyorsak, pek kimseye güvenmeden tedbir adı altında her an herşeye mümkün olduğunca hazır olmalıyız…
-          Parayla beraber gücün peşinden giden, onu örnek alan bir iklimde nefes alırken birden herkes soluğu tıp insanlarının yanında alıverdi. Çok bilmişler, ukalalar, soytarılar, şarlatanlar kayboldu veya kenara itildi. Doktorlar, bilim adamları yaşam felsefemiz oldu. Önemleri anlaşıldı. Umarım bu devam eder de yeni nesil boşluğun içine artık düşmez.
-          Kuş sesleri dedim.. Sırf o değil. Boğazlar yunuslarla doldu. Sokaktaki kedi köpeğin huyu suyu bile değişti. Sahilleri yeşil bastı. Moda sahilindeki taşların arasından eskiden ot çıkarken artık ağacımsı görüntüler başladı. Renk renk çiçekler doldu sağa sola. Bu kadar kısa süre bile yeryüzünün en kuvvetlisi doğanın ayaklanmasına yetiverdi.
-          Acı gerçekler de yüzümüze vuruverdi. Cehalet, bilimi hiçe sayıp ‘Bize bir şey olmaz’ mantığını savundu, yaşamaya devam etti. Haritalar bazı bölgeleri kıpkırmızı ilan etti. Bu bölgeler ilginçtir şehrin eğitim düzeyi düşük yerlerdi. Oralarda yasaklarda polisle kovalamaca oynamak moda haline geldi. Evet, ekonomik sıkıntı herkesi boğdu ama ‘Yaşamak mı, yoksa bir süre parasızlık mı’ farkı insanlara anlatılamadı. ‘Virüsle yaşamayı öğrenmeliyiz’ politikasını güden ülkelerdeki kayıplar görmezden gelindi. Onun yerine normalleşen ülkeler örnek gösterildi. Halbuki o ülkelerde hükümetlerin insanlara desteği ve o insanların eğitim düzeyleri doğrultusunda kurallara nasıl uydukları görmezden gelindi. Ben ailemle ‘Evde Kal’ çağrısına uyarken akşamları TV’lerde eğitimsizlerin çarşılarda, meydanlarda aptal aptal dolaşmalarını izledim.
-          TV’ler demişken… Son yıllarda temel ilkesi ‘yalakalık’ olan ve ekranları doldurup aklınca tartışan, aslında yavşaklık yapanlara alışmıştık ekranlarda. İzlemiyorduk, olup bitiyordu. Bir anda yok oldular. Bilim adamları doluştu, doktorlar, profesörler… Sonra pandemi azaltıkca malum o boş insanlar geri dönmeye başladılar ekranlara ama mevcut dönemin şartı gereği, zaten onlarsız olmazdı. Ama en azından ne kadar tın – tın olduklarını hep beraber bir kez daha hatırladık…
-          Sevenlerden biri olarak futbolu çok özledim. Maça gitmeyi, maç izlemeyi, o heyecanı. Şimdi maçlar seyircisiz başlayacak ve o tadı asla vermeyecek ama yine de bir teselli. Bu arada başlaması ayrı bir cehalet, onu da not düşelim! Futbol olmayınca ekranların sözde spor programları da yok oldu, dolayısıyla aklınca spor programı izleyenler de arınma fırsatı buldu… Ama biliyoruz ki maalesef yine gelecek cacık yapanlar, ruh çağıranlar… Ve spor programı diye bizlere seviyesizliği sunmaya çalışacaklar.
-          Okuma fırsatı arttı. Ben bile daha fazla kalın kitaplar okudum! Ama gazeteler… Mesleğimin ürünleri… Böyle bir dönemde tiraj patlaması yaşamaları gerekirken daha da beter oldular. Yani Türkiye’de gazeteciliğin bittiğini bir kez daha gözler önüne serdiler… Buna çok üzüldüm…
-          Evlerde en büyük hobi yemek oldu… Yemek ve yapmak…. Bir anda kilolar alındı. Sonra normalleşme başladı. Ve evde yemek işi keyfe dönüştü. Hatta içenler dışarıda aldıkları zevki evde almayı öğrendiler… Evlerimizin güzel yaşam yerleri olduğu ortaya çıkıverdi… Evler demişken, orta sınıf olarak ev yaşamlarında eski adetlerin keyfi çıktı ortaya. Mesela balkonlu evler. Elbette herkesin bahçeli evde oturma şansı yok ama balkon bir ev için çok da fazla lüks değil. Ya da binaların ortak bahçelerin süs olmaktan keyif alanlarına dönüşü… Kenarda unutulmuş muhabbetlere yeniden kavuşma keyfiydi…
-          Şu süreçte çok düşünme fırsatı bulduk. En azından ben buldum. Neler yaşadığımı hatırlama fırsatım oldum. Yaptıklarım arasında hatalarımı anımsadım. Vazgeçilmezim ailem dışında dostlarımı tarttım. Dostlarımla dost sandıklarımı… Hayatta ne yaşadığımı ve neler yaşamak istediğimi… Hedefler koydum kendime, gerçekleştirme olasılığı olan… Zaman gösterecek elbette… İnsanın çapı doğrultusunda yaşamasının daha keyifli olduğunu ve gerçek, kendine yakın dostlarına bu yaştan sonra daha çok sarılmasının önemini iyice hissettim. Bunun başlıca nedeninin onların bir ömür çıkarsızca yanımda olmaları olduğunu hatırladım.
1 Haziran 2020 tarihi itibarıyla normalleşme adı altında eski yaşamlara dönmek için ilk adımlar atılacak…
Aklıma hemen zavallı İstanbul geliyor…
Sıkı dur şehrim… Doğduğum büyüdüğüm şehir… Seni bitirmeye doymayanlar yine kolları sıvayacaklar… Bu kez kendilerini de bitirme pahasına dağılacaklar her tarafa… Tedbir falan hak getire…
Elbette böyle bir süreci bir daha yaşamamak en büyük dileğim ama arayacağımız anları da olabilir…
Umarım herkes farklı olmak kaydıyla her türlü uyarıyı alarak yeni döneme başlar…

12 Mayıs 2020 Salı

Corona günleri (2)....


Şükrü Saraçoğlu Stadı… Yakın ya...
Kendimi bildim bileli tüm Fenerbahçe maçlarına gittim…
Dönüş 40 küsur  yıldır yokuş yukarı olunca sıkıntı verir…
Kışsa üşürüm… Yazsa terlerim…
Her defasında banyo…
***
Perşembe… Cumartesi… Pazar…
Asker gibiyim…
Kızımın basketbol idmanları yıllardır aynı tempoda… Haftada 3 çarpı 2 saattten 6 saat...
Severek sürdürünce bir de güzel dostluklarım oldu zamanla…
***
Emekliyim ya... Kalkar sabahları, genelde Moda’da bir turlarım… Sonra ev, yemek derken…
Üzerime bir ağırlık çeker…
Saat 16.00 oldu, üşenmem. Kalkar kızımı okuldan almaya giderim, başkası gelse de ben de giderim…
Akrabalaşmış veli grubumla keyif yaşarım…
***
Ben bunlardan hiç şikayet etmemiştim ki…
Bir de sevdiğim işler vardı…
***
Annemin doğum günü… Anneler günü…
Çıkar bir yerlere giderdik 4 kişilik dev ailemle…
U döneme denk geldi bu kez…
Daha da böyle özel günler yaklaşıyor…
***
Yokluklarını Allah aratmasın… Arkadaşlarım var, kardeşten öte…
Ayda 2-3 orada burada bir araya gelir içer, kafa dağıtırdık…
***
Eşim de olunca emekli… Hafta içi farklı değer kazanmıştı…
Kimsenin olmadığı anlarda turlamaya, yeni yaşamımıza alışmaya başlamıştık…
***
Gelince bahar ayları, gevşer gönül yayları misali…
Yine dev ailemle bu dönem yazın ne yapacağımızı düşünmeye başlardık…
Ekonomimizin ve takvimin el verdiği en uzun planlamaya girerdik… Lüks falan gözetmeden…
Ben bunlardan hiç şikayet etmedim ki.. Hiçbirimiz etmedik…
Çoğunuz da yaşamındaki detaylardan şikayet etmedi…
Ama yaşam böyle bir şey olduğunu bize en ağır şekilde hatırlattı…
2 ay oldu… Yaşamımızdan çalınan 2 ay…
Ve daha kötüsü önümüzü göremiyoruz…
Yarın ne olacak?
Yazın ne yapabileceğiz?
Kışa nasıl başlayacağız?
Hiçbirini bilemeden evlerde kös kös oturuyoruz…
Kimi dangalaklar ortalarda ahmakça gezerek belki de süreci, tüm itirazlara karşın uzatırken, biz sorumlu insanlar olarak evimizde oturuyoruz. Kaçak olarak çıksak bile kimsenin olmadığı yerlerde bedenimizi soluklandırıp dönüyoruz…
O ahmaklar… O saygısızlar… Çarşı pazar dolaşırken… Biz oturuyoruz…
Annem…
Yaşamımda en saygı duyduğum insan…
80 yaşına geldi…
65 yaş üzerine Corona nedeniyle 55 gün sonra sokak izni verdiler…
11.00 – 15.00 arası..
Yasak dediler ya, 55 gün çıkmadı…
‘Gel sana bir hava aldırayım’ dediğimde… ‘Bir polis beni durdurup bir şey dese utanırım oğlum’ diyecek kadar düşünceli biri insan..
11.10 gibi aradım, yeni çıktığını söyleyince takılayım dedim: ‘Vaktinden çalınıyor’…
‘Görmemiş miyim oğlum ben’ dedi…
15.30 gibi izninin bittiğini söyleyip evine yöneldi…
Ülkemizde bu zihniyetin yoğunlaştığını düşünün…
Kurallara saygılı… Çevresine saygılı… Çünkü kendine saygılı…
***
Nasıl bir illetse…
Hepimizin ömründen şimdilik 2 ay çaldı…
Daha da çalacak gibi…
Biz onu yendiğimizde ise…
Büyük olasılıkla önümüze mecburiyetten yeni bir yaşam çıkacak…
Çok canımız acıdı bu süreçte..
Çok canlar kaybettik..
Ama çok da şeyleri hatırlama, değerlendirme şansı yakaladık…
Mesela…
Söz konusu can olunca para pul demeden doktorlara sığınıverdik… Piyasadaki tüm sahtekarlar kayboldu, yok oldu… Varsa yoksa tıp, bilim insanları… Sığındık onlara…
Mesela…
Doğayı, tabiatı hatırladık…
Denizlerin rengi değişti… Yunuslar yaşamın parçası oldu… Balık çoğaldı…
Şimdilik giremediğimiz parkları, çevremizi yeşillik bastı… Geceleri, sabahları balkona çıktığımızda içimize dolan oksijenin hazzı değişti…
Mesela…
Uçaklar, arabalar kısıtlanınca hava temizlendi… Çevre de kendine geldi. Temiz oldu her yer…
Mesela…
Kendimize iyi bakmamızın önemini hatırladık. El yıkamanın önemi çıktı karşımızsa. Vakit bol olunca okuduğumuz kitapların sayısı arttı. Bir çoğumuz da ailesiyle daha da bütünleşti…
Mesela…
Kendimizi değerlendirme fırsatı bulduk… Daha çok düşünecek zamanımız oldu… Yanlışlarımızı, doğrularımızı…
Ama…
Öküz de öküz kaldı.
O da bir gerçek!
***
Bundan sonra ne olacak, bilinmez…
Çok canlar yandı… Çok sıkıntılar baş gösterdi…
Özellikle ekonomik olarak… Çok aile darboğaza girdi, girecek de…
En acı taraflarından biri bu…
Elele verip kurtulmaya çalışacağız…
Yardımlar yetersiz kaldı, çünkü lüksü seven bir yönetim modelindeyiz yıllardır…
Kenara koyulan paralar yetersiz kaldı, çünkü lüksü seven bir toplumuz yıllardır…
Artık bunların öneminin olmadığını anlayıp daha mütevazi ama garanti bir yaşam modeline girersek…
Belki bundan sonra farklı olabilir…
Yoksa…
Bugün Corona… Yarın başkası…
Her darbede böyle yakalanırız…
Bir maskenin peşinde koşar hale düşeriz…
Bundan gayri..
Hep beraber üretim ve eğitimden başkasını düşünmek insanoğluna yakışmaz…


9 Mayıs 2020 Cumartesi

Kıskanılan insanlar... Anneler...





Sık sık dile getirdiğim bir üzüntüm vardır…
Hayatta bir gün herşey olabilirim ama anne olamam…
Bu beni üzer…
Çocukları çok severim... Ailemi de...
Yaşım 50’yi geçip emekli moduna da geçtikten sonra…
Yaşamımdaki sözde dostluklar giderek azaldı… Özü kaldı… Laf aramızda iyi oldu, kimin ne olduğu da daha iyi anlaşılıyor.. Neyse…
Bu arada ailemle, aile bireylerimle geçirdiğim zaman arttı. Hatta daha tercihim olmaya başladılar…
Ama geçmiş – bugün farketmeden yanımda, yakınımda tutmaya çalıştığım kişi hep annem olmuştur… Yakınımda olmalı ki huzurum yerinde olsun…
Ben anne olamadım… Çocuklar babalarını bu kadar sahiplenir mi bilemem ama…. Maalesef babalar bir yer hep tu kaka olabilirler…
Anne başkadır… Ve iyi ki vardır…
Anam geldi 80’ine… Neyse ki hala genç bir kız edasını koruyor…
Bazen nazı büyük…
‘Tatile gelmem, orada kalmam, beni hesaba katmayın…’
Anlamıyor ki onsuz bir şey yaptığımızda bir yanımız hep buruk kalıyor…
Kendimizce en yüksek seviyede bir aktivite yaptığımızda bile, sağolsun eşim, ‘Keşke Meriç anne de burada olsa’ deyiverir… Kabul etmeliyim ki benim aklıma gelmediği anlarda o der…
Çünkü o da bir anne…
Annelik gerçekten farklı bir duygu…
Benim küçüğüm, kızım… Alırım tüm gün gezdiririm, eğlendiririm. Sarılır, öper, büyüyen diliyle bana teşekkürler falan… Akşam olur, uyku gelir, beraberinde çocukların uyku aksiliği…
A aaa.. Bir anda hedef ben olurum! Anne ise en kıymetli…
‘Kim yatırsın seni?’
‘Annem’
Baba? Yallah….
Aslında bu duruma ‘anne mafyası’ da denilebilir…
Ama iyidir anneler. Eşleri benzerleri yoktur… Onlar kadar kimse sevilemez ve onlar kadar kimse gösterilen sevginin karşılığını veremez…
‘Benim annem..’ diye söze başlayanlara bakmayın…
Annelerin hepsi aynıdır… Aslında tek sevdikleri doğurdukları ve torunlarıdır…
Anlamakta tek zorlandıkları konu ise... Onlar yaş aldıkça bazı çocukların onlarsız bir şey yapmaktan mutlu olmadıkları…
Annelere sahip çıkalım… Anneler de yanımızdan ayrılmasın…
Hayatımdaki tüm anneler…
Hepiniz başkasınız…
Ve iyi ki varsınız…
Kıskanıldığınızı da bilin…
Başta annem… Sonra evimin annesi…
Ve tüm anneler…
Hepinizin günü kutlu olsun…