30 Eylül 2012 Pazar

Saptamalar...



Bir hafta sonu daha bitmek üzere şu satırları yazarken... Sonbahara giriyoruz ama yazdan kalma 2 gün geçti. Bu arada okullar açıldı, İstanbul doldu... Trafik inanılmaz bir noktaya varınca biz de bu 2 günü arabasız, semtten fazla ayrılmak geçirdik.
Çok da yerinde oldu sanırım bu kararımız... Artıları neler oldu, yazayım dedim. Dedim de, diyeceklerim, yani kendimce saptamalarım şu kişiler için geçerli değil:
  • İstanbul'a sonradan gelip yerleşenler...
  • İstanbul'da geçici süreyle bulunanlar...
  • Özgürlüğünü sonradan keşfedenler...
  • İstanbul'da yaşarken bu şehirde yaşamanın ayrıcalık olduğunu 12 ay süreyle dile getirenler...
  • Bir de alkol almayanlar :)

Gelelim kendimce haftasonu keşfettiklerime:
  • İstanbul okullar açılınca yaşanmaz hale geliyor.
  • İstanbul'da yaşarken sürekli ters düşünmek lazım... Mesela kışın adalara, Şile'ye falan gitmek. Mesela herkes maça giderken o maçı seyretmeye adaya gitmek lazım.
  • Tatil bitip herkes İstanbul'a döndükten sonra eve yönelmek lazım. Kalabalıkta zehirlenmek yerine evin keyfini aileyle, arkadaşlarla çıkartmak çok daha mantıklı ve sağlıklı insan bünyesine uygun.
  • Kışın adı eğlence yeri olup aslında istifhaneye dönüşmüş yerlerde sefil olmak yerine alternatiflere yönelmek çok daha akıllıca. Örneğin Beyoğlu, Ortaköy gibi geçmişine ihanet eden yerlerin aksine sessiz sakin, konuşulanın duyulup sohbet edileceği yerler ne akıllı oluyor. O da yoksa evler var...

Bunları yazınca kendimi birden yaşlı hisseder gibi oldum ama değil... Haftasono arbedeleri yerine gezmeyi hafta içine aktarıyorum. Onda da önceden ortamı kolluyorum. Mesela kalabalık hissedersem, hop... Program iptal...

Bir ihtimal daha var ki onu Avrupalılar fazlasıyla yaşarlar. Çok mu gezmeyi seviyorsunuz? Adı çıkmış yerler yerine mahallenizin cafelerine, publarına yönelin. Hem dostluklarınız pekişir, hem de yorulmazsınız...

Bu hafta sonu kendimce bunları saptadım. Gerçi yaşamın tüm ağırlığını üzerimizde insafsızca hissettirdiği bir dönemde, melankoli mevsimine, sonbahara giriyoruz. Zamlar kapıda. En pahalı benzine sahip olmanın gururu içinde bir ülkeyiz. Gazetede okudum, dünyanın en pahalı i-phone'u da ülkemizde satıştaymış. Bu kadar gelişmiş bir ülkeyiz işte! Ne verseler aspirin niyetine alıyoruz. Futbol hastalığımız, çok seviyoruz. Belki de yıllar sonra ekim ayına girerken Avrupa'da 2 takımımız ancak kaldı. Onlardan birinin hali de fena. Fenerbahçeli olmanın tüm zorluklarını da derinden yaşıyoruz ister istemez. Kendi payıma bir de iş problemi var ama alıştım korkarım. Alışmamak lazım ama ben bir iş bulacağıma etrafımdaki işsiz sayısının artışını görmek beni daha da endişelendiriyor...
Yahu yine neler yazdım, ne karamsar oldum... Olmayayım değil mi?
Tamam...
Evdeki bıdığım ilaçım olarak görevini yapıyor ne mutlu ki... Olanlara ne mutlu... Olmayanlara acilen tavsiye ederim...