Bir hafta sonu daha bitmek üzere şu
satırları yazarken... Sonbahara giriyoruz ama yazdan kalma 2 gün
geçti. Bu arada okullar açıldı, İstanbul doldu... Trafik
inanılmaz bir noktaya varınca biz de bu 2 günü arabasız, semtten
fazla ayrılmak geçirdik.
Çok da yerinde oldu sanırım bu
kararımız... Artıları neler oldu, yazayım dedim. Dedim de,
diyeceklerim, yani kendimce saptamalarım şu kişiler için geçerli
değil:
- İstanbul'a sonradan gelip yerleşenler...
- İstanbul'da geçici süreyle bulunanlar...
- Özgürlüğünü sonradan keşfedenler...
- İstanbul'da yaşarken bu şehirde yaşamanın ayrıcalık olduğunu 12 ay süreyle dile getirenler...
- Bir de alkol almayanlar :)
Gelelim kendimce haftasonu
keşfettiklerime:
- İstanbul okullar açılınca yaşanmaz hale geliyor.
- İstanbul'da yaşarken sürekli ters düşünmek lazım... Mesela kışın adalara, Şile'ye falan gitmek. Mesela herkes maça giderken o maçı seyretmeye adaya gitmek lazım.
- Tatil bitip herkes İstanbul'a döndükten sonra eve yönelmek lazım. Kalabalıkta zehirlenmek yerine evin keyfini aileyle, arkadaşlarla çıkartmak çok daha mantıklı ve sağlıklı insan bünyesine uygun.
- Kışın adı eğlence yeri olup aslında istifhaneye dönüşmüş yerlerde sefil olmak yerine alternatiflere yönelmek çok daha akıllıca. Örneğin Beyoğlu, Ortaköy gibi geçmişine ihanet eden yerlerin aksine sessiz sakin, konuşulanın duyulup sohbet edileceği yerler ne akıllı oluyor. O da yoksa evler var...
Bunları yazınca kendimi birden yaşlı
hisseder gibi oldum ama değil... Haftasono arbedeleri yerine gezmeyi
hafta içine aktarıyorum. Onda da önceden ortamı kolluyorum.
Mesela kalabalık hissedersem, hop... Program iptal...
Bir ihtimal daha var ki onu Avrupalılar
fazlasıyla yaşarlar. Çok mu gezmeyi seviyorsunuz? Adı çıkmış
yerler yerine mahallenizin cafelerine, publarına yönelin. Hem
dostluklarınız pekişir, hem de yorulmazsınız...
Bu hafta sonu kendimce bunları
saptadım. Gerçi yaşamın tüm ağırlığını üzerimizde
insafsızca hissettirdiği bir dönemde, melankoli mevsimine,
sonbahara giriyoruz. Zamlar kapıda. En pahalı benzine sahip olmanın
gururu içinde bir ülkeyiz. Gazetede okudum, dünyanın en pahalı
i-phone'u da ülkemizde satıştaymış. Bu kadar gelişmiş bir
ülkeyiz işte! Ne verseler aspirin niyetine alıyoruz. Futbol
hastalığımız, çok seviyoruz. Belki de yıllar sonra ekim ayına
girerken Avrupa'da 2 takımımız ancak kaldı. Onlardan birinin hali
de fena. Fenerbahçeli olmanın tüm zorluklarını da derinden
yaşıyoruz ister istemez. Kendi payıma bir de iş problemi var ama
alıştım korkarım. Alışmamak lazım ama ben bir iş bulacağıma
etrafımdaki işsiz sayısının artışını görmek beni daha da
endişelendiriyor...
Yahu yine neler yazdım, ne karamsar
oldum... Olmayayım değil mi?
Tamam...
Evdeki bıdığım ilaçım olarak
görevini yapıyor ne mutlu ki... Olanlara ne mutlu... Olmayanlara
acilen tavsiye ederim...