9 Ocak 2018 Salı

Bulunsun...

2 yazı yazdıydım Facebook'a...
Burada da bulunsun istedim...

1

Futbolda ocak kamp dönemi başladı… İlgimi çeken bir konu oldu… Şöyle ki artık gazeteler kamplara muhabir kısıtlamasını en üst noktaya taşımışlar…
20 yılı aşkın muhabirlik yapmış biri olarak bir şeyler yazmak istedim…
Kamplar muhabirler için haber açısından çok önemlidir. Tüm çevreler kamplarda edinilir. Gazetelerin kamplara muhabir yollamaması da spor medyasında artık haberin öneminin kalmadığının altını çizmektir…
Sonra dert yananlar oluyor spor haberlerinden, acaip acaip yandaşlık kokan spor programlarından… Her tarafı siyaset akan gazetelerin, spor ekranlarının temel sıkıntısı bu işte!
Muhabir haber getiremezse gazeteler, TV spor programları biter… Cacıkların yapıldığı, saksoların havada uçuştuğu acaiplikler çıkar karşımıza… Kulüplerin sipariş bildirileri gazetelerde yer bulurken habercilik biter…
Bitti de…
‘Kendine pay çıkarıyor’ diyen ön görüşlü arkadaşlar varsa…
Evet, iyi muhabir olduğumu iddia edebilirim. Yanlış haberlerim olmuştur ama asla bilerek, kasıtlı yalan haber yapmadım. Her haberimi de zaman içerisinde isteyenle tartıştım…
Ben ve benden önceki kuşaklarda gerçekten gazetecilik yapılıyordu… Haberdi esas olan… Kimseden korkmadan, bir şeyler hesabı yapmadan…
Ama mesele ben veya bunlar değil…
Mesele biten spor medyası… Hatta biten habercilik…
Yandaş medya zaten her yeri kontrol altına aldı. Kalan 1-2 küçük kurum var. Onlar da kemer sıktıkça aslında gazeteciliğin bitmesine destek oluyorlar…
Kimsenin kimseye sahip çıkmadığı bir dönemdeyiz…
Artık benden, benim kuşağımdan geçti… Ama asla öyle bir kuşak olmayacak gibi gözüküyor…
Hele de spor medyası derseniz…
Yazık ki ne yazık…
Kalan 3-5 kişinin dışında özellikle sonradan çıkanlar, son kuşaklar aldılar ellerine bayrakları, amigolukla çığırtkanlıkla idare ediyorlar… Ekranlarda durum daha vahim… Siyasetçilerimizin isimleri spor programlarında kol geziyor… Hiç olmaması gerekirken…
Kimse de çıkıp deli cesaretiyle bir gazete kuramıyor, içeriği haber olan…
Böylece de habercilikle beraber gazeteler, TV’ler bitiyor…
Yakında pazar akşamları belgesel modası başlar…


2

Geçtiğimiz günlerde spor medyası başta bir şeyler karalama ihtiyacı duydum…
Sanki benim bir şeyler karalamamı beklermişcesine gelişmeler oldu…
Önce Şenol Güneş Beşiktaş muhabirlerinin neden kampta az olduğunu sorguladı…
Ardından, meraklıları bilir, bir Fenerbahçe muhabiri kardeşimizin Beşiktaş kampına gidişi olay oldu…
Ben de aklımda kalanları yazayım… Belki ilginizi çeker…
Bir meslek yapıyorsanız bazı noktalarda kişilere, işe, her şeye gereğinden daha fazla saygılı olmalısınız… Her günün bir yarını vardır… Bunu unutmamak gerek…
Fatih Terim… Seversiniz sevmezsiniz… Severim sevmem… Hiç önemli değil… 1995 olsa gerek… Ben çömez bir Cumhuriyet muhabiri… O Piontek’in yardımcısı, ümit takım hocası… Levent’teki evinde idman sonrası eşinin bana çay – kek ikram etmişliği var. Yıllar içinde hoşuma giden gitmeyen bir çok hareketi oldu. Bu onu ilgilendirmez. Onun yaptıkları da aslında beni. Haberimi yapar geçerim çalışsam. Bugün Galatasaray idmanına gitsem sanmıyorum ki beni görmezden gelsin…
Bir anı… Yakın zamanda kısa bir süre çıkan Yeni Yüzyıl gazetesinde çalışmıştım. Foto muhabiiri arkadaşım Eser Erenler’le Antalya kampındaydık. Beşiktaş ekibi daha gelmemişti. Beşiktaş idmanından foto istediler. Gittik. Eser foto çekerken Şenol Güneş’in yardımcısı Mehmet hoca yanıma geldi, ‘Vay Fenerbahçeli gelmiş’ diye takıldı. Herkesin içinde oturdu yanıma sohbet etti. Eskilerden Beşiktaş muhabiri arkadaşlar kahve ikram ettiler, sohbet ettik. Çıktık gittik.
Bugün hangi hoca hangi takımda olursa olsun, benim gibi eski gazeteci arkadaşlar, hala çalışıyor olsak gittiğimiz yerde tepki almayız, yadırganmayız. Çünkü bizler bir çizgiyi hep koruduk. Ama bizlerden günümüzde çok az kaldı…
Gelelim Beşiktaş muhabirlerinden bu arkadaşımıza tepki gösterenlere… Yahu, arkadaş adı olan bir gazeteden. Fenerbahçe muhabiri. Siz onu tanımıyor, aradan sızmış falan diyorsanız mesleğinize saygınız yok. Adam yıllardır o gazetenin Fenerbahçe muhabiri. Daha meslektaşınız tanımıyorsunuz… O kadar mı çalıştığınız yer gözünüzü boyadı, körleştiniz… Şirketi git demiş, gidecek elbette. Yanlışları olduysa onlar güzellikle konuşulur, hatalardan dönülür ama iş bittikten sonraki üslüplara dikkat edin. Geçmişin terbiyelerinden eser var mı?
Geçen yazı artık yeni kulüp muhabirlerinin yeni modasının amigoluk olduğunu yazmıştım… Hala arkasındayım… Zamanında müdürlerin sert uyarıları olmayınca elinde bayrak, genç kardeşlerimiz yöneticiliğe, teknik direktörülüğe soyunmuş gidiyorlar… Baktıkları kulübü her şeyin önüncde tutarken başka hocalara, camialara her lafı edebiliyorlar…
Müdür olsaydım… Bu arada hiç istemedim, çok korktum çünkü muhabirliği taparcasına seviyordum… Ama olsaydım… Böyle bir durumu hissettiğim anda Fenerbahçe – Beşiktaş – Galatasaray – Trabzon muhabirlerinin anında yerini değiştirirdim. Amigoluk değil, gazetecilik yaptıklarını anlasınlar diye. ‘Ben X kulübe nasıl gideyim’ diyene istifa edip politikaya atılmasını tavsiye ederdim… Zira şu an bir çoğunun yaptığı adeta politikacılık stajı!
Müdürler demişken… Şu an gelinen noktada onların hatası az buz değil… Tamam, siyasi eğilim sonrası spor medyası bile tekelleşti, yandaşlaştı… Tamam, patron çıkmıyor… Falan filan…
Ama neredeyse hepsi oturdukları koltuğa yapışmış durumda. Başarısız kulüp başkanlarını niye ayrılmıyorlar diye soranları var…Bu arada tüm gazetelerin satışı yerlerde… Ekranlardaki spor programları malum! Koca koca adamlar uzaylılarla konuşuyorlar, büyüler falan yapıyorlar… 
Ancak ayrılan, değişen müdür yok. Gazeteler, ekranlar hiçbirinin umurunda değil. Bir çoğunun derdi, kimse kusura bakmasın, koltuğu koruyup başka iş kovalamak! Maalesef gelinen nokta bu… Aynaya bakıp, ‘İşimi iyi yapıyorum, geleceğin unutulmaz spor müdürleri arasında ben de yer alacağım’ diyebilen kaç müdürümüz var…
Deplasmana muhabirini yollayamayan müdürlerimiz var artık. Aslında deplasmanının, kampın önemini çok iyi bilirler. Evet, deplasman ve kamp, 3 kuruşa çalıştırılan muhabirler için ekstra para demektir… Evet, deplasman ve kamplarda muhabirler bir yandan çok eğlenir, iyi geyik yaparlar… Ama işlerini yaşarlar, haber atlama korkusu yaşarken atlatmaya da çalışırlar… Belki bir masada hep beraber okey oynarlar ama bir yandan hep baktıkları kulübü konuşur, kafalarında işlerinin matematiğini yaparlar…
Bunları patronlar bilmez. Müdürler bilir. İşi bilmeyen patronlar ekonomik tedbir emreder. Derdi koltuğunda kalıp, bir yandan ekrana çıkmak bir yandan da dolaylı iş kovalamak isteyen müdürler buna uyar. 
Ama hepsi geçmiş efsane müdürlerin muhabirlerine sahip çıkma, haklarını koruma hikayelerini de çok iyi bilirler…
Sonuçta spor medyası da bugünkü noktaya gelir..
Düşünün ki 3 büyüklerin futbolcu röportajlarını önce kulüpler onaylıyor, sonra gazeteler yayınlıyor. 
‘Sen bir kulüpsün, ne hakla benim röportajımı kontrol ediyorsun’ diyebilen bir kişi yok…
Gerçi gördüğü olumsuzluğu, haberi yazabilecek muhabir de yok ilişkiler doğrultusunda…
Bu işleri bilmeyenler ‘Yalancı, daha ne yazsın gazeteciler’ falan demeye kalkıyorlar…
Bilmediğiniz o kadar çok şey var ki… Gazetecilerle düşman değil, dost olmaya çalışın… Ama amigolarla değil, gerçek gazetecilerle! Bakın neler öğreneceksiniz yazılmayan… Aklınız şaşar!
Neyse… Yılbaşından sonra diziler tekrar haftası yaşadılar. Ben de dizilerle zaman zaman beynimi uyuşturuyordum… Boşluğa düştüm, çok yazdım bu ara 😀
Yalnız dilim sivrileşti… Farkındayım. Bana da pek yakışmadı. Ama yazdıklarım hepsi biten ümitlerimin ardından sevdiğim mesleğimle ilgili duyduğum üzüntüden… En iyisi artık keseyim 😁
Gün ola harman ola… Bu işlerden koparılanlardanım… Kimse de düzene karşı el uzatamadı, derdime çare olamadı…
Belki siyasete atılırım! 😀😀😀😀
(Aman ciddiye almayın… Ne anlarım, ne severim... Staj da yapamadım zaten... )