27 Ocak 2012 Cuma

Kış ve Biz...

Kış ve kar kendine özgü güzellikler içeren bir dönem. Kar yağdı mı birçok insanın içine bir keyif gelir. Yürüşler başlar, programlar ona göre düzenlenir. Ama ben kar yağışının olduğu kış günlerini ülkeme ve de özellikle İstanbul'a yakıştıramıyorum...

Bir düşünün yaşadığınız yer ne kadar kış şartlarını kaldırabiliyor... En önemlisi bu soğuklarda kimsesizlere, sokaktakilere ne kadar sahip çıkabiliyoruz...

Havalar soğudu mu hemen kimsesizler, sokakta donma teklikesi geçirenler için telefon numaraları açıklanır... Aşevleri harekete geçer. Elbette bunlar çok güzel şeyler... Ama her defasında bu tabloya ihtiyacı olan bir ülkeye kar-kış ne kadar yakışır acaba?

Doğuya gittikçe tablonun daha da vahimleştiğini düşünürsek şu günlerin çabuk geçmesini diliyorum...

Elbette şartları uygun olanlar için bugünlerin de keyfi var ama...

Bir de şu günlerin yaşam şartlarına ne kadar uyuyoruz, bunu da düşünmek lazım... Bugün arabasız çıktım dışarı. Taksi de kullanmaksızın ordan oraya gittim. Çok da zorlanmadım açıkcası. Gün içiydi. Kadıköy Evlendirme Dairesi etrafı, Bağdat caddesi, Moda'ya çıkış yolları derken tıkanan yolları gördüğümde 'Akşam iş çıkışında herkes yandı' diye düşündüm. Bir de içinde tek kişinin olduğu arabalar... Yani çoğunluk oluşturan tek kişili arabalar...

Sanki biz millet olarak bu trafik eziyetini de biraz hakediyoruz!

Bu soğuk günlerde sanırım çoğunluğumuz evlere kapanacağız. Evin keyfini sürerken dışarıdakilere bir el uzatabilenlerimizin o ellerini esirgemeyeceğinden eminim... Hiç olmazsa bir dua bile bazen insanlara yetebilir..

Dilerim keyifli bir hafta sonu geçirirsiniz... Bizden olanlar için de 'güzel maçlar' dilerim :)

Maçlar derken... TFF kongresi sanırım herşeye yeni bir boyut getirdi gibi... Kararsız kaldım bu konuda bir şeyler deyip dememe konusunda... Belki ilerleyen saatlerde ;)





25 Ocak 2012 Çarşamba

Sabır....

Türk futbolunda kaos süredursun, ilgili – ilgisiz büyük çoğunluğun tutarsız duruşları aynı şekilde sürüp gidiyor. Kime sorsanız dediğinde haklı. Bu normal. Ama diyorsunuz ki, 'Bundan şu kadar süre önce böyle demiyordunuz' Gelen cevap komik: 'Şartlar ne gerektiriyorsa öyle davranıyoruz'!!!

Etmeyin, kanmayın, böyle de olmayın....

En azından fikriniz değişse bile özür dilemeyi bilmek gerekir. 'Yanlış düşünmüşüm' diyen de büyür...

3 Temmuz'dan bu yana daha 'Özür dilerim, bir hata ettim' diyen yok. Aynı şekilde 'Üzgünüm, benim camiam da sıkıntılı. Yapacak bir şey yok' diyen de yok...

Bu arada... 'Sen Fenerbahçe düşmanısın' şeklinde kıt-zeka yaklaşımda bulunacak olan varsa şimdiden okumaktan vazgeçsin... Ben kimsenin düşmanı falan değilim, hele Fenerbahçe'nin asla. Benim için önce aslolan Fenerbahçe'dir...

Devam edelim...

Kaosa hergün yeni bir halka ekleniyor. Nedenlerini düşündüğümde acaba 'Herkes kendini haklı görmekte ve kendini kurtarma derdinde' diyorum ve bunun da ciddi sebeplerden biri olduğunu düşünüyorum...

Bakıyorum Fenerbahçe'ye... Fenerbahçe'yi eleştirmek bir yana yorumlayanın bile hain olduğu bir ortam çıktı ortaya. Bu memlekette, bu bayrağın altında yaşıyoruz. Çok ciddi bir suçlama ile karşı karşıyayız. Doğru mu yanlış mı bilemiyorum. Sayfalarca tape okudum, tarihleri, olayları yanyana koydum. Her takım açısından objektif oldum. Açıkcası kimse 'Suçsuzum' diyemez, kimse de 'Suçlu' diyemez bir ortam çıktı karşıma. Aylarca bu işin üzerinde çalışanlar ortaya bir şey koyacaklar. Ve bu bayrak altında yaşayan ve yargıya inanan insanlardan biri olarak kararı ben de bekleyeceğim ve kabul edeceğim. Etmek de zorundayım. Çünkü bu memlekette yaşıyorum...

Fenerbahçelilerin 2'ye ayrıldığı bir konu var: Puan silinirse takımı ligden çekip düşürelim. Hatta yönetimin bu konuda kongreden destek isteyeceği ihtimali konuşuyorlar...

Dostlarım... Karşıyım... Sonuna kadar da karşı olacağım. Kızın, katılmayın ama bu benim görüşüm, saygı duyun.

Gerekçeme gelince...

Başımıza bir iş geldi... Herşeyi herkesle tartışırım da parantez içinde bir konu var ki ölene kadar hazmetmeyeceğim. O da Fenerbahçe'nin yerine şu ortamda Trabzonspor'un Şampiyonlar Ligi'ne yollanması. Bunu kimseyle tartışmam bile. Bu karaı verenler bir gün ettiklerini bulacaklardır...

Ancak protesto için takımı düşürmeyi asla kabul etmem. Bir suç varsa işlenmiş, kanıtlanacak... Yapanlar sonuna kadar çeksin. Umrumda değil. Bu suç doğrultusunda puan silinecekse silinsin. Fenerbahçe olarak kaldığımız yerden devam edip bizle uğraşan herkese gereken cezayı sahada vermek bana göre en uygunu. Yönetim öyle bir takım kurmalı ki önümüzdeki yıldan itibaren herkes 'Böyle değil, bu kulübü tümden kapatmamız lazımmış' diyecek duruma getirilmeli! Bu arada en kısa sürede Avrupa'daki yerimizi de alıp o zevkli mücadelemize devam etmiş oluruz.

Puan silersek... Seneye yokluğumuzda millet cirit atarken Avrupa'ya da özlemimiz 1 yıl artmış olur. Sakın 'Biz yoksak herkes sürünür' şeklindeki zeka kıtı yorumlara girmeyin. Aksine herkes güle oynaya parasını kazanırken yokluğumuzun da saltanatını sürer.

Bir nokta daha var. Eğer ligden çekilme kararımız ekonomik veya başka açılardan rakiplere kabus olacaksa, bir adım daha öne gidelim: Futbol şubesini kapatıp onları kahredelim!!!

Böyle aptalca bir mantık olamaz...

Tarih bazı şeyleri unutmaz... Fenerbahçe'yi öyle ya da böyle bir şekilde ligden düşürecekleri de tarih unutmaz, Fenerbahçeliler unutmaz...

Yarın TFF 58. madde oylaması yapacak. Yoğun bir şubat, mart, yoğun bir yıl bekliyor...

Hiçbiri umurumda değil... Tek dileğim ne olacaksa bir an önce olması Fenerbahçe'me leke sürenlerin arındırılması ve yolumuza kaldığımız yerden devam edilmesi...

Bugün İBB'ye yenildik. Umrumda değil. Bu kaos ortamı bitmedikçe tek isteğim sürecin hızla akması. Yolumuzun açılması...

Bu takım Alex hariç psikolojik olarak bana göre bu ortamı en fazla bu kadar kaldırırdı. Şartlara göre iyi yerdeyiz. Ama çok daha iyi yerde olabilirdik. Biraz Alex'in profesyonelliği takım arkadaşlarınca örnek alınabilseydi çok farklı olabilir ama buna da şükretmek lazım... Ben fazlasıyla şükrediyorum...

Aykut hoca bu ortamda F.Bahçe için büyük şans oldu. Ortamı iyi toparladı, nabzı iyi ölçtü. Çok iyi bir insan ve çok büyük Fenerbahçeli olduğuna inananlardanım. Süper de iyi niyetli bir insan... Ancak hoca olarak her geçen gün hataları giderek artıyor. Geçen yıl Young Boys maçının ardından Alex'i harcamaya kalkmasıyla başlayan ve giderek artan bir teknik hata zinciri içinde. Son İBB maçında kimin nerede ne oynadığı anlaşılmaz bir şekilde maçı tamamladık. Ama haklı konuları da var. O kadar iyi Fenerbahçeli ki, yönetim 'Hoca idare eder' mantığıyla acaip bir kadroyla yalnız bıraktı Aykut hocayı. Ligin virajlarından birindeyiz. 2 forvet var koca Fenerbahçe'de ve onlar da problemli. Bu açıdan Aykut hoca ne dese haklı. 2 maç daha yitirsek ve ardından Sow gelse, o gelse, bu gelse... Geçti Bor'un pazarı olur...

Sonuç olarak ne mi diyorum.. Basit: Sabırlı, özeleştiriye açık ve mantıklı bir politikayla bu dönemi sürdürelim... Tahriklere kapılmadan Fenerbahçe'yi hakettiği noktalara hep beraber taşıyalım... Hele ki 'Doğum günü 3 Temmuz' olanlar var, F.Bahçeli olsun olmasın... Onlardan uzak durun...

Fenerbahçeli olmayan dostlar... Fenerbahçe bu noktaya gelmedikçe unutmayın ki sizler de bu işlerden tat almazsınız...

15 Ocak 2012 Pazar

Yitirdiklerimiz...

Adaları severim. Mümkün olduğunca da giderim ama ters zamanlarda. Yani kalabalığın olmadığı dönemlerde tercih ederim. Bir de elbette balık zamanı olmalı diyeceğim ama adanın balığı eksik olmaz. Mutlaka bir şeyler bulunur. Sonbaharlarda, kışlarda farklıdır adanın keyfi.

Kızımın yaşı yoktu ilk adaya götürdüğümüzde. Sonbaharın güneşli ama soğuk günüydü. Dönüşte gözüme daha sağlıklı gelmişti sanki...

Heybeli ve Burgaz tercihim olur. Tercih etmediğim ise kalabalığı nedeniyle Büyükada. Ama hangisi olursa olsun Ada'da sakin, keyifli bir gün kişiye hep tatil havası yaşatır...

Oldukça uzun zaman önceydi. 2000'lere girmiştik veya girmek üzereydik... Arkadaş grubu olarak Ada kararı vermiştik. Çoğunluk Büyükada demişti. Sonbahardı yine. Çok sakindi etraf.

Vardığımızda arkadaşlardan biri 'Lefter'e bak. Babam görse keyiften bir büyük içerdi' dedi. Belli ki etrafıyla şakalaşıyordu. Adanın gençleri muhabbetteymişcesine bir görüntü vardı ama en çok bağıran, en çok keyifli gözüken oydu.

Adayı turladık. Sonra ana hedefimiz rakı – balık ortamına geçtik. Doğal olarak keyifler arttı, çeneler düştü. Dönüş vakti olarak bir saat seçmiştik. Koştuk ama ıskaladık. Bir sonraki vapura kalmıştık. Etrafta öylesine boş boş takılıyorduk ki yeniden Lefter'i gördüm. Bu kez yanında yalnızca bir kişi vardı. Sanırım tahta bir taburenin üzerinde oturmuşlardı.

Mesleğinde iyi kişilere usta derim nedense. Yanına 'Nasılsınız usta' diyerek sokuldum. 'İyi be' dedi, tebessümle. 'Belli ki çok keyiflisiniz Ada'da. Haksız da değilsiniz' dedim. 'Başka yerleri hatırlamıyorum ki, bilemiyorum. Burası iyi' yanıtını verdikten sonra hangi takımı tuttuğumu sordu.

Hayatımın büyük derslerinden biri geliyordu...

Marifet gibi 'Sizin yanınıza geldiğime göre elbette Fenerliyim' dedim. Hoşuna gideceğini de düşünmüştüm bunun. Güldü.

'Benim yanıma G.Saraylılar da gelir. Beşiktaşlılar da. Tüm futbolseverler gelir. Başka takımlara düşman olma' dedi.

Utanmıştım. O hala konuşuyordu. Hatırladığım en önemli sözler 'Onlar olmasa biz de olmazdık. Herkes birbirini sevmeli' şeklindeydi.

Hemfikir olduğumu ve umarım yanlış anlamadığını sorduğumda 'Yok be! Topu sevmesen yanıma gelmezdin zaten. Topu da sev, rakiplerini de. Objektif ol, herkesi sev' diyerek gönlümü de aldı.

Oradan buradan 15-20 dakika sohbet ettiğimizi hatırlıyorum.

Kaçırdığımız vapur tedbir amaçlı sondan bir öncekiydi. Dolayısıyla geleni kaçıramazdık. Teşekkür ettim. Giderayak unutamayacağım lafı etti: 'Yine gelirsen bul beni'

Çok gittim Ada'ya ama onu bulamadım hiç...

Bulma şansım da kalmadı...

Lefter de gitti... Birol Pekel, Basri Dirimlili gibi efsaneler de artık yok.. Lefter de yok...

Verdikleri dersleri ne kadar ciddiye alıyoruz bilemem ama bitmeye yüz tutmul futbolumuzun bu isimlere ihtiyacı hala var. Onların centilmenliğine, futbol sevgisine, yaklaşımlarına...

En önemlisi onların yalın futbol aşklarına ihtiyacımız var.

Onların döneminde mümkün müydü acaba futbolu bir amaç uğruna kullanmak? Düşmanca duygular beslemek? Ve hatta... takım sevgisini ülke sevgisiyle karıştırmak, karşılaştırmak... Lefter buna ne derdi acaba?

Bugün tuttukları kulübe saplantıyla bağlananlar 'Dünya yansın' tavrına girebiliyorlar. Bunun ne denli tehlikeli olduğunu hesaplamadan, düşünmeden...

Bunları bir tek Lefter'ler uyardığında ciddiye alır gözükenler oluyor. Ama diğer zamanlarda...

Sonuçta Lefter'i de çok özleriz... Diğer yitirdiklerimizi de...

Onlar başka insanlardı...

Belki yaşamlarını yitirirken bizden kurtulmuş oldular.. Daha da fazla kirlenmeden futbol sevgileriyle gittiler...

Huzur içinde yat Lefter Usta...


* * * * *

Ölüm üzüntüsünün elbette küçüğü büyüğü olmaz... Acısı kuşkusuz düştüğü yeri yakar...

Saint Joseph benim lisemdi. Küçük bir okuldu o zamanlar. Nüfusu azdır... Kendi halinde bir eğitim yuvasıdır. Öğrencileri, öğretmenleri birbirine çok bağlıdır. Dolayısıyla sevinci de üzüntüsü de o küçük dünyada en derin şekilde yaşanır...

Lise 1'deydim. Sıra arkadaşım Burak Bora'yı bir kaza sonrası yitirdiğimizde okul olarak çökmüştük. Şimdi adına bir okul var. Ama yalnızca teselli bu ailesi için, annesi Ülkü teyze için... Ancak onun için de yapacak bir şey yok...

Tıpkı Aslı Nemutlu kardeşimiz gibi...

Bir kaza ve yitirilen bir yaşam... Acı... Hem de çok...

Ama iş burada bitmiyor. Dilerim birileri bir şekilde Aslı'nın adını yaşatır. Ailesi, kardeşleri imkanlar doğrultusunda dilerim onun adın yaşatırlar...

Yaşatmalılar ki bizler bugün sürdüğümüz yaşamın kıymetini daha iyi anlarken insan olarak nankör olmadığımızı da hissedelim...

Huzur içinde yat Aslı kardeşim...


* * * * *

Yavru Vatan deyince akla gelen isimlerin başında kuşkusuz Rauf Denktaş geliyordu...

Bilmem Kıbrıs'a hiç gittiniz mi? Kıbrıs halkının bana göre 2 özelliği vardır. İlki yoğun şekilde tembel oluşları. İkincisi de mutevazililikleri.

Rauf Denktaş tembel gözükmüyordu. Bir ülkede bu kadar işi tembel biri yapamazdı. Ama mütevaziliği gerçektengöze çarpıyordu.

Politikadan çok anlamam. Sevmem de konuşmayı. Ama sanırım O bugün bir çok politikacıya örnek olacak karakter yapısına sahipti.

Huzur içinde yat Denktaş Başkan


* * * * *

2011 giderken çok söylendim. Sevmemiştim 2011'i ama 2012 de pek hoş başlamadı...

Dilerim hepimizi artık daha keyifli günler bekliyordur...

10 Ocak 2012 Salı

Çalışan Gazeteciler

Sporu, futbolu ve Fenerbahçe'yi kendim bildim bileli çok seviyorum... Yaşama bunların sevgisiyle başladım... Kendimi öyle bildim...

Büyüdüm... Meslek seçmem gerekti...

Futbolcu olamazdım. O kadar yeteneğim yoktu...

Teknik adam olamazdım. Altyapım yoktu...

Yönetici olamazdım. O kadar param yoktu...

Gazete okumayı seviyordum. Dedim 'Gazeteci olayım. Olursa spora yönelirim. Sonra Fenerbahçe muhabiri de olabilirsem, iş tamamdır' içimden...

Bayağı bir süreç aldı bu hedefim... Önce okulunu okudum. Sonra Cumhuriyet gibi bir kurumda stajla birlikte mesleğe girdim. 9 yılım geçti orada. Rahmetli Abdülkadir Yücelman gibi bir ismin yetiştirdiği son isimlerden biri oldum. Oradaki emekçilerden çok şey öğrendim. Sonra Sabah Gazetesi'ne geçtim. 9 yıl da orda devam ettim.

Hesaplayamadığım gazetecilik kavramını bilmeyen bir anlayış tarafından taça çıkarılmam oldu.

18 yılda başarılı oldum mu? Kanımca oldum. Bu elbette bazı kesimler tarafından çok tartışılacak bir karar.

Zaman zaman genç gazeteci arkadaşımlarla, okuyan kardeşlerimle biraraya geldim. Çok şeyler soruldu, elimden geldiğince yanıtlamaya gayret ettim. Herşeyden önce onların ilgisi beni hep mutlu etti.

Onlara ilk dediğim ne yazık ki çok üzülerek teleffuz ettiğim bir düşüncemdi. Tekrarlıyorum: Ülkemizde yapacaksanız bu işten uzak durun. Çok ama çok zor gazetecilik yapmak.

Ancak illa yapacaksanız... Branşlaşmayı önerdim. Ne olacaksanız ona karar verin. Muhabir mi olacaksınız, foto muhabiri mi olacaksınız, yorumcu mu olacaksınız... Bir branş seçin. Ona gitmeye çalışın.

Bir konu seçin... Spor olur, ekonomi, kültür, dış haberler, polis muhabirliği olur. Bir tane seçin. Diğerlerine çok fazla karışmayın. Branşındaki isim daha saygın olur. 'Herşeyi bilen insan' en sonunda herşeyi karıştırır...

Bu duruma kendi branşımdan, yaşadıklarımdan örnek vereyim. Şike davası malum. Ortaya garip bir tablo çıktı. Fenerbahçe'yi ateşe sürüklemeye çalışan garip bir kitle oluştu. Aynı şekilde, 'Doğum Tarihi 3 Temmuz' olarak adlandırılabilecek bir garip kitle de savunmaya geçti.

Bu işe yıllarını veren, futbolun içinde aslında neyin ne olduğunu veya ne olabileceğini daha fazla bilebilecek kesim kenara atıldı. Ortalık toz duman oldu... 2 tarafı da takip ettiğimde zaman zaman gülüyorum. Bir çekene sor, bir de çektirene derler ya! Kimsenin kimseye bir şey sorduğu yok. Herkes 'at gözlükleriyle' inandığını kabullendirme savaşında. Bilmediği konularda bile...

Gazetecilik bu değil...

Yaş gubum ve üzerindekiler hatırlar... Eskiden bir radyo programı vardı: Şimdiki aklım olsaydı. Bir hikaye anlatılırdı. Sonra onu yaşayan şimdiki aklı olsa ne yapardı diye sorulup o canlandırılırdı.

Kendime yapıyorum bu programı. Hani yukarıda 'Gazeteci olayım' diye içimden geçirdiğimi belirtmiştim ya. İşte orada vazgeçerdim bu işten. Ancak sanırım geç oldu...

Yine de çok güzel şeyler yaşadım. Ölümsüz anılarım oldu. İnanılmaz tecrübeler, vazgeçilmeyecek dostluklar kazandım. Ve bir gazeteci olarak çok defa güzel haber yapmanın mutluluğunu yaşadım. Bunların yanı sıra Fenerbahçe'nin belki içinde değil ama yanında keyifleri üzüntüleri yaşadım. Hele ki Sevilla'da yaşadığımız o gece.

Gazeteci olmakta ısrarcı kardeşlerim... İyi düşünün. Dilerim herşey gönlünüzce olur.

Bizleri okuyan sizler... Karşınızdaki insanlar arasında emekçileri iyi ayırıp onlara desteğinizi eksik etmeyin. Klavye kabadayılarından olmayın. Etrafınızdaki herkesi okumaya teşvik ederken ne olur seçici olun. İnanmadığınızı okumayın ama gazeteci düşmanı olmayın.

Ve siz gazeteci arkadaşlarım... Eğitim düzeyinin bu kadar düşük olduğu ülkemizde en zor mesleği yapıyorsunuz. Allah yardımcınız olsun.

Gününüz de kutlu olsun...

Kendim için mi? Günün adı 'Çalışan Gazeteciler Günü'. Benim gibilerin, emeklilerin günü değil sanırım. Herhalde bizler başka mesleğe aktarıldık. Anlayamıyorum o 'Çalışan' kelimesinin güne kattığı kavramı :):)