Önce anlatılanla başlayalım…
‘’Efendim… Bildiğiniz üzere Fenerbahçe’nin Trabzon’da katledilmeye
çalışılmasının ardından olağanüstü durum ilan edilmişti… Çeşitli girişimler
oldu, futbol ve spor dünyasına çekidüzen vermek üzere. Bunlardan birinde de lig
takımlarının kaptanları Cumhurbaşkanı ile bir araya geldi. Bu toplantıda
kaptanlar 2 spor programından, onun katılımcılarından şikayette bulunup
rahatsızlıklarını dile getirmişler…
Bugün Cumhurbaşkanı, bisiklet turuna katılıp pedal çevirdi.
Bu organizasyon sırasında kalabalığı yarmayı başaran bu 2 programın yetkilisi,
kısa bir süre de olsa Cumhurbaşkanı ile bir araya gelmişler. Elbette ne
konuştuklarını yalnızca bu 3 isim biliyor. Ancak 2 programcının hemen bu
buluşmasının hemen ardından aralarındaki konuşmaya şahit bir tanıdıkla
tesadüfen konuştum. Anlattığına göre biri diğerine ‘Mesajı aldık sanırım.
Bundan sonra frene basalım, birbirimizi gaza getirmeden sakin programlar
yapalım’ demiş…’’
Şimdi durup dururken bunu, şahit olmadığım bir olayı
güvendiğim bir dayanak doğrultusunda niye yazdım…
Malumunuz, yazdığım futbol yazılarında yoğunlukla Fenerbahçe
üzerinde zaman zaman eleştirilerim, zaman zaman da eleştirilerime kızanların
görmediği beğenilerim oluyor. Bunu yaparken 2 gerekçem var. İlki Fenerbahçe’nin
bildiğim, 20 yıla takip ettiğim bildiğim bir kulüp olması. Diğer kulüpleri o
kadar tanımam, yapılarını bilmem. İkinci gerekçem ise Fenerbahçe’nin kapımın
önü olması. Ve her zaman kapımın önünün temiz olmasını prensip edinmişimdir.
Kapımın önü temiz olduktan sonra gerisi beni ilgilendirmez… Başarı kadar
Atatürk ilkelerine bağlı yönetici ve sporcuların yer aldığı, idaresi, içinde
bulundurduğu kişiliklerin örnek olması benim için başarıdan çok daha önemli…
Başarı zaten Fenerbahçe’yle özdeş bir kavram… Yazdıklarım doğrudur demiyorum…
Zaten düşüncelerimi dile getiriyorum ve edep kuralları içinde bana yanaşan herkesle
de yazışmaya, dertleşmeye gayret ediyorum…
Beni eleştirenler çok suçladıkları medyayı da niye hiç
eleştirmediğimi soruyorlar, yazıyorlar. Beni görmezden gelmekle suçluyorlar…
Artık buram buram siyaset kokan medyadan bir görüntüyü
yazmaya çalıştım, nacizane…
Hangi medyayı eleştireceğim…
Ben bu işin üniversitesini okudum. 20 yıl emek verdim.
Sonrasında çoğunluğunuz bildiği bir olayla işsiz kaldım. Tekrarlamaktan
bıkmayacağım… Hakkımı asla helal etmeyeceğim Serhat Albayrak isimli bir
yöneticinin ilgisiz suçlaması sonrası açığa çıktım. Ve eleştirmem beklenen
medya bana başka kapı açmadı, açamadı… Süper bir gazeteci değildim ama bu
ortamda her zaman iş yapacak biri olduğum kanısındayım…
Bu işe girerken spor müdürleri vardı. Kimileri göreve devam
ediyor. Zamanında o müdürler fırtına gibi eserken benim gibi zamanın her genç
muhabiri, hangisinin yanında çalışsa mutluluk duyacağını konuşurdu. Çünkü
bundan 15-20 yıl önce gazetecilik yapılıyordu. Şimdi haberini duymadığımız,
bilmediğimiz müdürler ve geçmişe sünger çekip sessiz sedasız işlerini yürüten
eski müdürlerle medyayı yönlendiriyor. Bir filmin ismi gibi, patron ne olmasını
istiyorsa o oluyorlar artık…
Mesleğe adım attığım genç yaşlarımda örnek aldığım isimler
vardı. Onların da çoğunluğu devam ediyor. Ama süt dökmüş kedi gibiler. Halbuki
onlar gibi muhabir, yazar olmak hayalindeydim o zaman. Asla ait oldukları
kurumların baskılarına boyun eğmezlerdi. İnandıklarını savunurlardı. Kovulmak
dert değildi, zira onları alacak başka gazeteler vardı. Şimdi gibi 2-3 oluşumun
tekelinde değildi bu işler…
Mesleğimi yaptığım yıllarda habercilikte tüm gazeteci
arkadaşlarım ebedi dost, ezeli rakiplerimdi. Konu haberdi ve kıyasıya
yarışırdık. Deyim yerindeyse yılların nasıl geçtiğini bu çekişme içerisinde anlamadım.
Bir haber bulduğumuzda ‘Girmez’ diye bir düşünce yoktu bizlerde. Yalnızca
müdürler inansın, yeterdi… Ayrıca o dönem ‘ısmarlama haber’ de söz konusu
değildi. Şimdi aynı arkadaşlarla sohbet ediyorum. Haber umurlarında değil,
çünkü artık neyin girip girmeyeceğini anlar hale geldiler, tecrübeleriyle… Ellerinde
onlarca haber var, kimilerine bana anlatıyorlar. Ama o haberler giremiyor
çeşitli nedenlerle… Artık onlar için tek dert, aybaşında geçimlerini sağlayacak
maaşlarının hesaba yatması.
Beni daha çok Fenerbahçelilerin tanıdığını, okuduğunu tahmin
ediyorum. Ve içlerinden bazıları Fenerbahçe’yi, Fenerbahçe medyasını çok iyi
bilirler… Şöyle bir baksınlar yıllarca takip ettikleri Fenerbahçe medyasının
hangi görünümde olduğuna… Geçmişte de çok şikayetler olurdu ama insanoğlunu
mutlak mutlu etmek mümkün değildir. Merak ettiğim o günleri mi daha çok
seviyorlardı bugünleri mi…
Geçmişte TV’lerdeki spor programları ciddi habercilik
kokardı. Örneğin hiçbir kulüp muhabiri yıllarca Lig TV’nin gece 12 haberini
izlemeden günü kapatmazdı. Çünkü o haber bülteni habercilik açısından ciddi bir
tehlikeydi…
Benden şimdi hangi medyayı eleştirmemi istiyorsunuz?
Yol kenarındaki ineklerle röportaj yapan, stüdyoda cacık
partisi veren, uzaylıları programına konuk eden medyayı mı? Eski futbolcu veya
sanat dünyasından isimleri programlarına çıkartıp saatlerce kavga ettiren
medyayı mı? Hayatında bir habere imza atmamış, tesislerine, idmanına adım
atmadığı kulüpler hakkında yine saatlerce konferans verenleri ekrana çıkaran
medyayı mı? Mehmet Baransu, Rasim Ozan gibi sporun içinde ne aradığı meçhul
isimleri yıldız gibi öne sürerken bu işin yıllarca takipçisi olan onlarca
emekçiyi görmezden gelen medyayı mı? Buram buram siyasi mesaj kokan spor
programlarıyla görüntüsüz, insanların saatlerini çalan medyayı mı?
Sevgili dostlar… Ben medyayı eleştirmem, eleştirmeyeceğim…
Çünkü ülkemizin bu ortamında eleştirilecek bir spor medyası bana göre yok…
Tirajlara göre de, izlenme oranlarına, izleyen kitlesinin eğitim düzeyine göre
de yok… Hatta tribünlere bakarsak… Bir spor da yok ki medyası olsun…