18 Nisan 2015 Cumartesi

Medyayı eleştirmem!

Önce anlatılanla başlayalım…
‘’Efendim… Bildiğiniz üzere Fenerbahçe’nin Trabzon’da katledilmeye çalışılmasının ardından olağanüstü durum ilan edilmişti… Çeşitli girişimler oldu, futbol ve spor dünyasına çekidüzen vermek üzere. Bunlardan birinde de lig takımlarının kaptanları Cumhurbaşkanı ile bir araya geldi. Bu toplantıda kaptanlar 2 spor programından, onun katılımcılarından şikayette bulunup rahatsızlıklarını dile getirmişler…
Bugün Cumhurbaşkanı, bisiklet turuna katılıp pedal çevirdi. Bu organizasyon sırasında kalabalığı yarmayı başaran bu 2 programın yetkilisi, kısa bir süre de olsa Cumhurbaşkanı ile bir araya gelmişler. Elbette ne konuştuklarını yalnızca bu 3 isim biliyor. Ancak 2 programcının hemen bu buluşmasının hemen ardından aralarındaki konuşmaya şahit bir tanıdıkla tesadüfen konuştum. Anlattığına göre biri diğerine ‘Mesajı aldık sanırım. Bundan sonra frene basalım, birbirimizi gaza getirmeden sakin programlar yapalım’ demiş…’’
Şimdi durup dururken bunu, şahit olmadığım bir olayı güvendiğim bir dayanak doğrultusunda niye yazdım…
Malumunuz, yazdığım futbol yazılarında yoğunlukla Fenerbahçe üzerinde zaman zaman eleştirilerim, zaman zaman da eleştirilerime kızanların görmediği beğenilerim oluyor. Bunu yaparken 2 gerekçem var. İlki Fenerbahçe’nin bildiğim, 20 yıla takip ettiğim bildiğim bir kulüp olması. Diğer kulüpleri o kadar tanımam, yapılarını bilmem. İkinci gerekçem ise Fenerbahçe’nin kapımın önü olması. Ve her zaman kapımın önünün temiz olmasını prensip edinmişimdir. Kapımın önü temiz olduktan sonra gerisi beni ilgilendirmez… Başarı kadar Atatürk ilkelerine bağlı yönetici ve sporcuların yer aldığı, idaresi, içinde bulundurduğu kişiliklerin örnek olması benim için başarıdan çok daha önemli… Başarı zaten Fenerbahçe’yle özdeş bir kavram… Yazdıklarım doğrudur demiyorum… Zaten düşüncelerimi dile getiriyorum ve edep kuralları içinde bana yanaşan herkesle de yazışmaya, dertleşmeye gayret ediyorum…
Beni eleştirenler çok suçladıkları medyayı da niye hiç eleştirmediğimi soruyorlar, yazıyorlar. Beni görmezden gelmekle suçluyorlar…
Artık buram buram siyaset kokan medyadan bir görüntüyü yazmaya çalıştım, nacizane…
Hangi medyayı eleştireceğim…
Ben bu işin üniversitesini okudum. 20 yıl emek verdim. Sonrasında çoğunluğunuz bildiği bir olayla işsiz kaldım. Tekrarlamaktan bıkmayacağım… Hakkımı asla helal etmeyeceğim Serhat Albayrak isimli bir yöneticinin ilgisiz suçlaması sonrası açığa çıktım. Ve eleştirmem beklenen medya bana başka kapı açmadı, açamadı… Süper bir gazeteci değildim ama bu ortamda her zaman iş yapacak biri olduğum kanısındayım…
Bu işe girerken spor müdürleri vardı. Kimileri göreve devam ediyor. Zamanında o müdürler fırtına gibi eserken benim gibi zamanın her genç muhabiri, hangisinin yanında çalışsa mutluluk duyacağını konuşurdu. Çünkü bundan 15-20 yıl önce gazetecilik yapılıyordu. Şimdi haberini duymadığımız, bilmediğimiz müdürler ve geçmişe sünger çekip sessiz sedasız işlerini yürüten eski müdürlerle medyayı yönlendiriyor. Bir filmin ismi gibi, patron ne olmasını istiyorsa o oluyorlar artık…
Mesleğe adım attığım genç yaşlarımda örnek aldığım isimler vardı. Onların da çoğunluğu devam ediyor. Ama süt dökmüş kedi gibiler. Halbuki onlar gibi muhabir, yazar olmak hayalindeydim o zaman. Asla ait oldukları kurumların baskılarına boyun eğmezlerdi. İnandıklarını savunurlardı. Kovulmak dert değildi, zira onları alacak başka gazeteler vardı. Şimdi gibi 2-3 oluşumun tekelinde değildi bu işler…
Mesleğimi yaptığım yıllarda habercilikte tüm gazeteci arkadaşlarım ebedi dost, ezeli rakiplerimdi. Konu haberdi ve kıyasıya yarışırdık. Deyim yerindeyse yılların nasıl geçtiğini bu çekişme içerisinde anlamadım. Bir haber bulduğumuzda ‘Girmez’ diye bir düşünce yoktu bizlerde. Yalnızca müdürler inansın, yeterdi… Ayrıca o dönem ‘ısmarlama haber’ de söz konusu değildi. Şimdi aynı arkadaşlarla sohbet ediyorum. Haber umurlarında değil, çünkü artık neyin girip girmeyeceğini anlar hale geldiler, tecrübeleriyle… Ellerinde onlarca haber var, kimilerine bana anlatıyorlar. Ama o haberler giremiyor çeşitli nedenlerle… Artık onlar için tek dert, aybaşında geçimlerini sağlayacak maaşlarının hesaba yatması.
Beni daha çok Fenerbahçelilerin tanıdığını, okuduğunu tahmin ediyorum. Ve içlerinden bazıları Fenerbahçe’yi, Fenerbahçe medyasını çok iyi bilirler… Şöyle bir baksınlar yıllarca takip ettikleri Fenerbahçe medyasının hangi görünümde olduğuna… Geçmişte de çok şikayetler olurdu ama insanoğlunu mutlak mutlu etmek mümkün değildir. Merak ettiğim o günleri mi daha çok seviyorlardı bugünleri mi…
Geçmişte TV’lerdeki spor programları ciddi habercilik kokardı. Örneğin hiçbir kulüp muhabiri yıllarca Lig TV’nin gece 12 haberini izlemeden günü kapatmazdı. Çünkü o haber bülteni habercilik açısından ciddi bir tehlikeydi…
Benden şimdi hangi medyayı eleştirmemi istiyorsunuz?
Yol kenarındaki ineklerle röportaj yapan, stüdyoda cacık partisi veren, uzaylıları programına konuk eden medyayı mı? Eski futbolcu veya sanat dünyasından isimleri programlarına çıkartıp saatlerce kavga ettiren medyayı mı? Hayatında bir habere imza atmamış, tesislerine, idmanına adım atmadığı kulüpler hakkında yine saatlerce konferans verenleri ekrana çıkaran medyayı mı? Mehmet Baransu, Rasim Ozan gibi sporun içinde ne aradığı meçhul isimleri yıldız gibi öne sürerken bu işin yıllarca takipçisi olan onlarca emekçiyi görmezden gelen medyayı mı? Buram buram siyasi mesaj kokan spor programlarıyla görüntüsüz, insanların saatlerini çalan medyayı mı?

Sevgili dostlar… Ben medyayı eleştirmem, eleştirmeyeceğim… Çünkü ülkemizin bu ortamında eleştirilecek bir spor medyası bana göre yok… Tirajlara göre de, izlenme oranlarına, izleyen kitlesinin eğitim düzeyine göre de yok… Hatta tribünlere bakarsak… Bir spor da yok ki medyası olsun…

13 Nisan 2015 Pazartesi

Doğum günün kutlu olsun babam..


         Yaşasaydın bugün 83 yaşına basmanı kutlayacaktık…
    Muhtemel sen, ben, annem, göremediğin eşim ve torunun beraber pasta kesecektik…
    Ve yine muhtemel, yaşın itibarıyla ihtiyarlığının tüm zorluklarını bize yaşatıyor olacaktın.
    Zaten çizgileri olan zor bir adamdın, iyice zorlaşmış olacaktın…
    15 yıla yaklaşıyor yokluğun…
    Biliyordum tüm zorluklarına karşın en büyük gücüm olduğunu ama bu kadar hissetmiyordum açıkcası…
    Keşke olsaydın… Tüm kaprislerinle ama bir o kadar iyiliklerinle, keyifli anlarındaki neşenle ve ileriyi gören o aklınla… Olaydın keşke…
    Şu son 4 yılımda olman çok gerekirken benim için çok erken gittin. Kaderimle oynayanlar kazanırken sen yanımda olsaydın, ben onları kazanmış saymazdım…
    Kaçarcasına gittin… Torununu bile göremedin…
    Ama benim için en önemlisi… Bugünlerimde yanımda olmadın… En olman gereken zamanda…
    Bugün doğum günü babamın… Onsuz geçen doğum günlerinden biri…
    Siz siz olun… Yaşarken babanızın veya oğullarınızın kıymetini çok iyi bilin… Biz zamanında çok sudan sebeplerle küserdik… Onca yıldır yok… İki su damlası kadar bile bir araya gelemedik…
    Yalnız babalar oğullar değil… Yaşayan herkes birlikteliğinin kıymetini, kıymet bilenlerle değerlendirmeli…
    Bir gün göçüp gittiğimizde arkamızdan bizi en çok kimler düşünecek, unutmamak lazım…
    Ve onlardan bugünlerimizde daha fazla zamanı esirgememeliyiz…
    İyi ki doğmuşsun baba…