25 Nisan 2012 Çarşamba

Şaşırtan Dakiklik


Yaşamım boyunca gerek babamın mesleği, gerekse kendi çalışma dönemim içerisinde standartların üzerinde uçuş yaptığımı düşünüyorum. Eskiden tek THY vardı. Son yıllarda alternatif firmalar çoğaldı. Çalıştığım dönemde işyerinin genel tercihi THY olmuştu. Dolayısıyla uzun yıllar THY'nin verimli bir müşterisi oldum..

Son 5 aylık süreçte biri yurtdışı, biri de yurtiçi olmak üzere 2 kez uçak kullandım. Ve her ikisinde bu kez Pegasus'la uçtum İlki yurtdışıydı. Tesadüf dedim. Bir kez de yurtiçinde aynı görüntüyü yakalayınca 'İnsan beğendiğini de dile getirmeli' diyerek bunu yazmaya karar verdim.

2 uçuşun anlamı 2'şer iniş ve kalkış demek. Bu 4 havalanmanın da tam saatinde olması fazlasıyla şaşırttı. Kolsaatlerini ayarlamak gerekse sanki kalkış saatleri baz alınabilirdi. Tam dakikasında uçak havalanmıştı her defasında... Ne 1 dakika eksik, ne 1 dakika fazla... Hatta yurtdışı uçuşumda gideceğimiz yere de 15 dakikaya yakın erken vardık.

Etrafımdaki herkese sormaya başladım... Herkes dış kaynaklı bir etken olmadıkça Pegasus'un genelde dakik olduğunu söyledi. Gerçekten alkışı övgüyü hakeden dakiklikleri söz konusu. Uçakları yeterince rahat. İkram özellikleri yok. Uçakta zaman zaman komik alışveriş görüntüleri izleniyor. Ama 'Benim için beleş bir şeyler yemek değil, zamanında gidip gelmek' diyenler için Pegasus doüru adres görüntüsünde...

Yıllarca THY kullandım. Zaman zaman uçağa geç kalır gibi olduğumda sağolsun 'Nasıl olsa 10-15 dakika rötar vardır' düşüncemde THY beni iç yanıltmadı.

Bu yazı asla reklam kokan bir hareket değil... Yalnızca yıllarca rötarlar nedeniyle saatlerini salonlarda geçirmiş birinin haklı beğenisini dile getirişidir... 

13 Nisan 2012 Cuma

Babam...



13 Nisan babamın doğum günüydü... Rahmetli babamın... Yıllardır özlemle andığım babamın... Gün boyu onu andım durdum, kendi içimde... Şöyle yapardı, böyle yapardı deyip durdum. Biraz hüzünlü bir gündü benim için. Birazdan da öte... Oldukça hüzünlüydü...

Açıkcası etrafımda babalarıyla yaşayan dostlarımı kıskandım. Ve onların benim hislerimle mümkün olduğunca geç yaşamaları için de dua edip durdum...

Sağlığında babamla süper kapışırdım. Etrafımızdakiler de gülerek bizi izlerlerdi. Ama her defasında buluşurduk. Buluşmak da zorundaydık. O babam, ben de oğluydum. Bana çok kızardı. Bir çok nedenden ötürü. Dinlemezdi beni. Bir gün ona mektup yazmıştım. 'Bana kıyma. Babamsın ve senin tavırlı günlerin bana acı veriyor' içerikli bir şeyler yazmıştım. Ondan sonra bana çok fazla tavır almamıştı. Onu ne kadar da özlüyorum... Anlatmam zor... Etrafımda babasını yitirmiş tanıdıklarım var. Çoğu aynı hisleri paylaşıyor. Hiç konuşmadan bakışlarımızla anlaşıyoruz, özlemimizi paylaşıyoruz...

Yalnızca babalar değil... Kaybedilenlerin özlemi o kadar büyük oluyor ki... Hele de benim gibi orta yaşlara gelince...

Bu satırları kim okuyor bilmiyorum... Ama yaşayan her büyüğünüze sahip çıkmakta fayda var. Sonra çok pişman oluyorsunuz. Benim duyduğum pişmanlık yok. Babamla çok şey paylaştım. Maça gittik beraber. Bordeaux maçında tribünde kalp krizi geçirdiğinde yanındaydım. Elimi tutuyordu. Kendine geldiğinde 40 dakikayı geçmişti. Maçı sormuştu. Beraber tatile çıktık. İçtik. Çok güldük. Ama hçbirine doyamadım. Siz de muhtemelen doyamazsınız ama mümkün olduğunca sevdiklerinizle uzun uzun yaşamakta fayda var.

Yaşam bazen çok uzun bazen çok kısa... Bu süreçte garip garip kaprislere, kavgalara, nazlara gerek yok. Fazla böbürlenmek gereksiz. Gerçek dertleri olan insanlar varken dert yaratan, pireyi deveye çeviren bir mentaliteyle yaşamak anlamsız.

Hayatı sevdiklerinizle mümkün olduğunca kolay yaşayın... Yarını yaşayacaksınız. Ve bir daha asla yarın olmayacak. O nedenle yarını tüm keyfiyle yaşayın... Sevdiklerinizle... Sizi hakedenlerle...