27 Mayıs 2014 Salı

Gazeteciliğe niye devam etmiyorum



Hafta başında eski bildiğim bir gazeteci arkadaşımla konuştum. Yakın tanımıyor olsam da duruşuna saygı gösterdiğim bu dostumdan da aynı elektriği almam beni sevindirdi…
İlginç bir şey söyledi bana… ‘Sabah gazetesinden ayrıldığını biliyordum ama bir daha çalışmadığın için mesleği isteğinle bıraktığını düşünüyordum’ dedi…
İnsan kendi bildiği ve düşündüğünü herkesin hissettiğine inanır ya… Bu sözlerinden kendimi genele ifade edemediğimi anladım… Şunu da kabul etmeliyim ki bu konuda da çok çaba göstermezken hak ve adalete inanarak doğrunun eninde sonunda karşıma çıkacağı kanısındaydım…
Olmadı…
Biraz geriye dönelim. 1992 yılında stajyer olarak Cumhuriyet Gazetesi spor servisinde başladım. 2002’ye kadar da orada kaldım. Ekonomik şartlar dışında mutluydum. Aslında fiziki şartlar da çok iyi değildi. İşe gitmek, bir spor muhabiri olarak deplasmana gitmek, kamp yaşamak hep sıkıntılıydı. Ama orası bir aile gibiydi çalışanlar açısından. Cağaloğlu’ndaki binada gerçekten bir ‘Geniş Aile’ tadında 10 yıla yakın çalıştım. Meslek açısından ileri gittikçe bazı şeyler de yetmez oluyordu. Ekonomik gelir dışında iş açısından da farklı şeyler yapma arzusu artıyordu. Sonunda bir teklif geldi Sabah gazetesinden. Şartlar doğrultusunda gözü yaşlı ayrıldım Cumhuriyet Gazetesi’nden.
10 yıllık performans sonrası dönemin müdürü Altan Tanrıkulu’nun isteğiyle Sabah Gazetesi Fenerbahçe muhabiri oldum. Aynı dönem İbrahim Seten’in müdürlüğünde yeni açılan Vatan Gazetesi de beni istedi ama ben içeride değil dışarıda çalışmak istediğim için yardımcısı Gökmen Özdemir’e teşekkür ettim ve Sabah’ı tercih ettim…
Turgay Ciner patrondu… Gerçek gazetecilerden oluşan çok kuvvetli bir kadro vardı gazetede. Müdür Altan Tanrıkulu da dipten emekleyerek gelmiş bir isimdi. Mesleğin tozunu toprağını tatmıştı bana göre…
Orada da 9 yılı aşkın bir süre geçti… Müdürlerim değişti… Kısa bir süre İskender Baydar, Serdar Ali Çelikler ve Emrah Kayalıoğlu müdürlüklerimi yaptılar. Ciner Grubu’ndan sonra TMSF’ye geçtik… Tüm bu süre içinde iyi işler yaptığıma inanıyorum. Kimseden bir şikayet veya uyarı almadım. Bir çalışan olarak sınırlarım içerisinde kaldım. Servis müdürüm dışında yukarı katlara yaklaşmamaya gayret ettim. İşimle ayakta kalmaya çalıştım ve kaldığıma da inanıyorum…
Niye? Bir kere ailemdeki ilk gazeteciyim. Yani arkamda hiçbir zaman kimse olmadı. Hiçbir patron grubuna yaklaşmadım. Ve her müdürümle iyi ilişki grup iş konusunda özgür bırakıldım. Yaptığım işten memnuniyet vardı. Olmasa zaten herhangi bir müdürüm veya patron grubu beni anında değiştirirdi…
Niye anlattım bu kadar detaylı? Eğer hakkımda bir yargılanma yapılacaksa geçmişimin de gözönünde bulundurulması gerektiği kanısındayım…
Derken Çalık Grubu gazeteyi satın aldı…
Ben yine işime devam ettim. Benim için değişen bir şey yoktu. İdare eden bir maaş karşılığında çalışmaktan memnundum. Dönem müdürüm Emrah Kayalıoğlu’nun benle bir sıkıntısı yoktu. Hayat düzgün gidiyordu benim açımdan…
Ve lanet olası 3 Temmuz süreci kapıyı çaldı. Heryer allak bullaktı. Daha bir ay geçmemişti ki gazeteye çağrıldım. Bir tapede kısa konuşmalarımdan ötürü istifa etmem istendi. O tapede bir soruma karşılık Ali Kıratlı bana gerçeği söylemiyordu. Ben de kendisine inanarak bir haberi gazeteye söylerken asla ve asla, bunun altını çiziyorum, asla ve asla ‘Bu haberi kullanmayın’ yönlendirmesinde bulunmuyordum. Onca yıllık meslek hayatımda da böyle bir yetkim olmadığı için böyle bir yönlendirmede bulunmadım. Prensip olarak her zaman haberimi, bilgimi gazeteye verdim. Onlar da inandıkları doğrultuda haberlerimi kullandılar.
Sonunda Ali Kıratlı’nın yalan bilgilndirmede bulunduğu ve beni yanlış yönlendirdiği söz konusu tapelerde mevcut.
Bu nedenden istifa etmem istendi. ‘Asla’ dedim. Zorlamada başarılı olamayınca işime son verildi. Gerekçe olarak şike davasında yer almam gösterildi ama ben asla şike davasında yer almadım. Ayrıca geçen süreç sonrası da Ali Kıratlı davadan takipsizlik aldı. Ama ben kovulmuştum. Şike davasında yer aldığım gerekçesiyle de tazminatsız gönderilmiştim.
Mahkemeye gittim. 1.5 yılın sonunda kazandım. Sabah gazetesi  Yargıtay’a gitti. Tarihte sayılı bir ihtimal gerçekleşti ve Yargıtay benim işe aide kararımı bozup mahkemeye geri gönderdi. Mahkeme bozma kararına uydu. Şimdi ben Yargıtay’a gittim, beklemedeyim…
Hukuki tablo bu…
Gelelim işin ahlaki yönüne…
İşten çıkarılmam kararı Yönetim Kurulu Başkan Vekili Serhat Albayrak’a aitti. Öyle söyleniyordu ki ben de doğru olduğu kanısındayım. 9 yılı aşkın bir çalışanının işine son verilirken benle bir avukattan başkasının görüşmesine gerek görülmemişti. Bu da olabilir ancak… Neydi hatam, bu asla bana net ifade edilmedi…
Mahkeme boyunca önce şike davasında yer aldığım iddia edildi. Sonrasında haber sakladığım. Hangisi anlamadım ama davayı kazandım. Yargıtay niye iptal etti, mahkeme niye uydu… Güçler dengesini yerine oturtursanız sanırım bazı sonuçlara varırsınız…
5 Ağustos 2011’de görevime son verildi. Sonrasında ben iş bulamazken ülkemizdeki medyanın ne noktaya geldiği de sanırım hepinizin malumu…
Ben gazeteci olmaya karar verdiğimde önüme koyduğum örnek isim çoktu. Müdürler çok ağırlık sahibi isimlerdi. Patronlar gazetecilik yapmak istiyordu. Ne olduysa son 8-9 yıldır oldu. İşadamları gazete patronu oldu. Gazetecilik, muhabirlik yapmanın yolu ilişkilerden geçmeye başladı. Dikkat edin gazetelerde farklı haber oranı giderek azaldı. Ben de bu süreçte işsiz kaldım…
Uzun süre sessiz kaldım. Sadece dostlarımla paylaştım bunları. Çok soran vardı, ‘Niye çalışmıyorsun’ diye… İdare cevaplar verdim. Ama hafta başındaki o telefeon konuşmamda anladım ki artık kendimi ifade etmem lazım…
9 yılı aşkın emeğim geçti Sabah Gazetesi’ne… Zamanında hayalini bile kurmakta zorlandığım bir yerken gururla çalıştığım bir yer oldu… Şimdiki Sabah Gazetesi farklı…Ona da saygı gösteriyorum. Elbette bir kurum sahibinin, patronunun istediği doğrultuda seyir gösterir. Ama bu bir gazeteyse çok sıkıntılı olur. Sabah Gazetesi de bunu yaşıyor.
Spor zamanında siyasetten tamamen bağımsızdı. Son yıllarda iç içe geçince spor da gazetenin siyaset rüzgarı altında kaldı.
Çok sevdiğim var isimler var o gazetede… Ciddi emekçi arkadaşlar. Sessizliğe bürünüp işlerini yürütmeye çalışıyorlar. Pek de mutlu olduklarını söyleyemem. Dilerim düzenleri bozulmadan yeni bir süreç başlayıncaya kadar ekmeklerini kazanırlar. Bu tablo artık bir çok gazete için de geçerli…
Ben o ekmeği kazanamıyorum…
Kul hakkı diye bir gerçek vardır inancımızda. Bunla oynamak büyük günahtır. Bir kızım var, bilen bilir… Bu saatten sonra ne yapıyorsam, ne kazanıyorsam onun için… Onun hakkıyla oynadılar. Oynayanın kendisiyle hiç görüşme fırsatı yakalayamadığım için Serhat Albayrak olduğu kanısındayım. Ama bu kadar kolay olmamalıydı…
Hiçbir ahlaki yanlışım, mesleki hatam olmadı. Bilmediğim bir şey yaptıysam bu en azından bana ifade edilmeliydi. Ne şike davasında yer aldım, ne bir haber sakladım. Bunla ilgili en ufak bir belge söz konusu değilken bir anda emeğim yok edildi.
İşte bu nedenlerden ötürü asla ve asla hakkımı buna neden olanlara helal etmeyeceğim.
Uzun süre bu kadar net konuşmadım. Nedeni yukarıda belirttiğim gibi hata olduğuna inandığım noktadan bir dönüş yakalayacağına inancımdı.
Gazeteyi yakın bir dönemde Kalyon grubu alınca sahip değişti diye düşündüm. Oraya ulaştım, yani yeni patrona. Durumu anlattım. Bir süre sonra iletilen yanıt ilginçti: ‘Serhat Albayrak bu konuyu konuşmak istemiyor’
Yani gazetenin yeni patronu da derdime el uzatamamıştı…
Kızım, ailem… Onların geleceğiyle oynandığı için bir kez daha belirtiyorum ki hakkım hakkımı yiyenlere asla helal olmayacak…
Sevdiğim mesleğimden uzak kalışımın hikayesi bu… Bana ‘Neden çalışmıyorsun’ diyenlere yanıtlarım herhalde bu yazının içerinde net olarak gözüküyor…
Medyanın içinde bulunduğu ortam da bana yeni bir kapı açmıyor, açamıyor…Çünkü medya artık tek patronluğa doğru emin adımlarla gidiyor. Gazetecilik de aynı hızla bültenciliğe doğru ilerliyor…
Hep böyle gitmeyeceğine elbette inanıyorum ama ‘Geçen yıllara yazık’ diye içimden geçmesi çok doğal olsa gerek …
Ağustos’ta 3 yıl olacak… Hayat bir şekilde benim için dostlarımla devam ediyor. Ama artık gerçek dostlarımla…
‘Sabah Gazetesi Fenerbahçe muhabiri’ kimliğinden uzaklaştıkça çevremde kalan gerçek dostlarım…
Dilerim tüm gazeteci arkadaşlarımın yolu açık olur… Yaşadığım çirkin tabloyu hiçkimse yaşamaz… Kimsenin işine son verilmez…
Ama her şeyden önemlisi… Umarım en kısa sürede gazetelere gazetecilik hedefleyen patronlar yerleşir… Korkusuzca bu işi yapmak isteyen patronlar, müdürler… İşte o zaman benim zamanında örnek aldığım gibi isimler ortaya çıkar… Şu dönemde örnek alınacak kaç isim var bilemem ama şimdiki aklım olsaydı… Gazeteci olmak değil, gazete bayisinin önünden geçmezdim… Ancak kader, gazeteci oldum ve maalesef çoğu gazeteci gibi başka işlerden de fazla anlamıyorum…

Herkese önü açık yollar dileğiyle…