Hafta başında eski bildiğim bir gazeteci arkadaşımla
konuştum. Yakın tanımıyor olsam da duruşuna saygı gösterdiğim bu dostumdan da
aynı elektriği almam beni sevindirdi…
İlginç bir şey söyledi bana… ‘Sabah gazetesinden ayrıldığını
biliyordum ama bir daha çalışmadığın için mesleği isteğinle bıraktığını düşünüyordum’
dedi…
İnsan kendi bildiği ve düşündüğünü herkesin hissettiğine
inanır ya… Bu sözlerinden kendimi genele ifade edemediğimi anladım… Şunu da
kabul etmeliyim ki bu konuda da çok çaba göstermezken hak ve adalete inanarak
doğrunun eninde sonunda karşıma çıkacağı kanısındaydım…
Olmadı…
Biraz geriye dönelim. 1992 yılında stajyer olarak Cumhuriyet
Gazetesi spor servisinde başladım. 2002’ye kadar da orada kaldım. Ekonomik
şartlar dışında mutluydum. Aslında fiziki şartlar da çok iyi değildi. İşe
gitmek, bir spor muhabiri olarak deplasmana gitmek, kamp yaşamak hep
sıkıntılıydı. Ama orası bir aile gibiydi çalışanlar açısından. Cağaloğlu’ndaki
binada gerçekten bir ‘Geniş Aile’ tadında 10 yıla yakın çalıştım. Meslek
açısından ileri gittikçe bazı şeyler de yetmez oluyordu. Ekonomik gelir dışında
iş açısından da farklı şeyler yapma arzusu artıyordu. Sonunda bir teklif geldi
Sabah gazetesinden. Şartlar doğrultusunda gözü yaşlı ayrıldım Cumhuriyet
Gazetesi’nden.
10 yıllık performans sonrası dönemin müdürü Altan Tanrıkulu’nun
isteğiyle Sabah Gazetesi Fenerbahçe muhabiri oldum. Aynı dönem İbrahim Seten’in
müdürlüğünde yeni açılan Vatan Gazetesi de beni istedi ama ben içeride değil
dışarıda çalışmak istediğim için yardımcısı Gökmen Özdemir’e teşekkür ettim ve
Sabah’ı tercih ettim…
Turgay Ciner patrondu… Gerçek gazetecilerden oluşan çok
kuvvetli bir kadro vardı gazetede. Müdür Altan Tanrıkulu da dipten emekleyerek
gelmiş bir isimdi. Mesleğin tozunu toprağını tatmıştı bana göre…
Orada da 9 yılı aşkın bir süre geçti… Müdürlerim değişti…
Kısa bir süre İskender Baydar, Serdar Ali Çelikler ve Emrah Kayalıoğlu müdürlüklerimi
yaptılar. Ciner Grubu’ndan sonra TMSF’ye geçtik… Tüm bu süre içinde iyi işler
yaptığıma inanıyorum. Kimseden bir şikayet veya uyarı almadım. Bir çalışan
olarak sınırlarım içerisinde kaldım. Servis müdürüm dışında yukarı katlara
yaklaşmamaya gayret ettim. İşimle ayakta kalmaya çalıştım ve kaldığıma da
inanıyorum…
Niye? Bir kere ailemdeki ilk gazeteciyim. Yani arkamda
hiçbir zaman kimse olmadı. Hiçbir patron grubuna yaklaşmadım. Ve her müdürümle
iyi ilişki grup iş konusunda özgür bırakıldım. Yaptığım işten memnuniyet vardı.
Olmasa zaten herhangi bir müdürüm veya patron grubu beni anında değiştirirdi…
Niye anlattım bu kadar detaylı? Eğer hakkımda bir yargılanma
yapılacaksa geçmişimin de gözönünde bulundurulması gerektiği kanısındayım…
Derken Çalık Grubu gazeteyi satın aldı…
Ben yine işime devam ettim. Benim için değişen bir şey
yoktu. İdare eden bir maaş karşılığında çalışmaktan memnundum. Dönem müdürüm
Emrah Kayalıoğlu’nun benle bir sıkıntısı yoktu. Hayat düzgün gidiyordu benim
açımdan…
Ve lanet olası 3 Temmuz süreci kapıyı çaldı. Heryer allak
bullaktı. Daha bir ay geçmemişti ki gazeteye çağrıldım. Bir tapede kısa
konuşmalarımdan ötürü istifa etmem istendi. O tapede bir soruma karşılık Ali
Kıratlı bana gerçeği söylemiyordu. Ben de kendisine inanarak bir haberi
gazeteye söylerken asla ve asla, bunun altını çiziyorum, asla ve asla ‘Bu
haberi kullanmayın’ yönlendirmesinde bulunmuyordum. Onca yıllık meslek
hayatımda da böyle bir yetkim olmadığı için böyle bir yönlendirmede bulunmadım.
Prensip olarak her zaman haberimi, bilgimi gazeteye verdim. Onlar da
inandıkları doğrultuda haberlerimi kullandılar.
Sonunda Ali Kıratlı’nın yalan bilgilndirmede bulunduğu ve
beni yanlış yönlendirdiği söz konusu tapelerde mevcut.
Bu nedenden istifa etmem istendi. ‘Asla’ dedim. Zorlamada
başarılı olamayınca işime son verildi. Gerekçe olarak şike davasında yer almam
gösterildi ama ben asla şike davasında yer almadım. Ayrıca geçen süreç sonrası
da Ali Kıratlı davadan takipsizlik aldı. Ama ben kovulmuştum. Şike davasında
yer aldığım gerekçesiyle de tazminatsız gönderilmiştim.
Mahkemeye gittim. 1.5 yılın sonunda kazandım. Sabah
gazetesi Yargıtay’a gitti. Tarihte
sayılı bir ihtimal gerçekleşti ve Yargıtay benim işe aide kararımı bozup mahkemeye
geri gönderdi. Mahkeme bozma kararına uydu. Şimdi ben Yargıtay’a gittim,
beklemedeyim…
Hukuki tablo bu…
Gelelim işin ahlaki yönüne…
İşten çıkarılmam kararı Yönetim Kurulu Başkan Vekili Serhat
Albayrak’a aitti. Öyle söyleniyordu ki ben de doğru olduğu kanısındayım. 9 yılı
aşkın bir çalışanının işine son verilirken benle bir avukattan başkasının görüşmesine
gerek görülmemişti. Bu da olabilir ancak… Neydi hatam, bu asla bana net ifade
edilmedi…
Mahkeme boyunca önce şike davasında yer aldığım iddia
edildi. Sonrasında haber sakladığım. Hangisi anlamadım ama davayı kazandım.
Yargıtay niye iptal etti, mahkeme niye uydu… Güçler dengesini yerine
oturtursanız sanırım bazı sonuçlara varırsınız…
5 Ağustos 2011’de görevime son verildi. Sonrasında ben iş
bulamazken ülkemizdeki medyanın ne noktaya geldiği de sanırım hepinizin malumu…
Ben gazeteci olmaya karar verdiğimde önüme koyduğum örnek
isim çoktu. Müdürler çok ağırlık sahibi isimlerdi. Patronlar gazetecilik yapmak
istiyordu. Ne olduysa son 8-9 yıldır oldu. İşadamları gazete patronu oldu.
Gazetecilik, muhabirlik yapmanın yolu ilişkilerden geçmeye başladı. Dikkat edin
gazetelerde farklı haber oranı giderek azaldı. Ben de bu süreçte işsiz kaldım…
Uzun süre sessiz kaldım. Sadece dostlarımla paylaştım
bunları. Çok soran vardı, ‘Niye çalışmıyorsun’ diye… İdare cevaplar verdim. Ama
hafta başındaki o telefeon konuşmamda anladım ki artık kendimi ifade etmem
lazım…
9 yılı aşkın emeğim geçti Sabah Gazetesi’ne… Zamanında
hayalini bile kurmakta zorlandığım bir yerken gururla çalıştığım bir yer oldu…
Şimdiki Sabah Gazetesi farklı…Ona da saygı gösteriyorum. Elbette bir kurum
sahibinin, patronunun istediği doğrultuda seyir gösterir. Ama bu bir gazeteyse
çok sıkıntılı olur. Sabah Gazetesi de bunu yaşıyor.
Spor zamanında siyasetten tamamen bağımsızdı. Son yıllarda
iç içe geçince spor da gazetenin siyaset rüzgarı altında kaldı.
Çok sevdiğim var isimler var o gazetede… Ciddi emekçi
arkadaşlar. Sessizliğe bürünüp işlerini yürütmeye çalışıyorlar. Pek de mutlu
olduklarını söyleyemem. Dilerim düzenleri bozulmadan yeni bir süreç
başlayıncaya kadar ekmeklerini kazanırlar. Bu tablo artık bir çok gazete için
de geçerli…
Ben o ekmeği kazanamıyorum…
Kul hakkı diye bir gerçek vardır inancımızda. Bunla oynamak
büyük günahtır. Bir kızım var, bilen bilir… Bu saatten sonra ne yapıyorsam, ne
kazanıyorsam onun için… Onun hakkıyla oynadılar. Oynayanın kendisiyle hiç
görüşme fırsatı yakalayamadığım için Serhat Albayrak olduğu kanısındayım. Ama
bu kadar kolay olmamalıydı…
Hiçbir ahlaki yanlışım, mesleki hatam olmadı. Bilmediğim bir
şey yaptıysam bu en azından bana ifade edilmeliydi. Ne şike davasında yer
aldım, ne bir haber sakladım. Bunla ilgili en ufak bir belge söz konusu
değilken bir anda emeğim yok edildi.
İşte bu nedenlerden ötürü asla ve asla hakkımı buna neden
olanlara helal etmeyeceğim.
Uzun süre bu kadar net konuşmadım. Nedeni yukarıda
belirttiğim gibi hata olduğuna inandığım noktadan bir dönüş yakalayacağına
inancımdı.
Gazeteyi yakın bir dönemde Kalyon grubu alınca sahip değişti
diye düşündüm. Oraya ulaştım, yani yeni patrona. Durumu anlattım. Bir süre
sonra iletilen yanıt ilginçti: ‘Serhat Albayrak bu konuyu konuşmak istemiyor’
Yani gazetenin yeni patronu da derdime el uzatamamıştı…
Kızım, ailem… Onların geleceğiyle oynandığı için bir kez
daha belirtiyorum ki hakkım hakkımı yiyenlere asla helal olmayacak…
Sevdiğim mesleğimden uzak kalışımın hikayesi bu… Bana ‘Neden
çalışmıyorsun’ diyenlere yanıtlarım herhalde bu yazının içerinde net olarak
gözüküyor…
Medyanın içinde bulunduğu ortam da bana yeni bir kapı
açmıyor, açamıyor…Çünkü medya artık tek patronluğa doğru emin adımlarla
gidiyor. Gazetecilik de aynı hızla bültenciliğe doğru ilerliyor…
Hep böyle gitmeyeceğine elbette inanıyorum ama ‘Geçen
yıllara yazık’ diye içimden geçmesi çok doğal olsa gerek …
Ağustos’ta 3 yıl olacak… Hayat bir şekilde benim için
dostlarımla devam ediyor. Ama artık gerçek dostlarımla…
‘Sabah Gazetesi Fenerbahçe muhabiri’ kimliğinden
uzaklaştıkça çevremde kalan gerçek dostlarım…
Dilerim tüm gazeteci arkadaşlarımın yolu açık olur…
Yaşadığım çirkin tabloyu hiçkimse yaşamaz… Kimsenin işine son verilmez…
Ama her şeyden önemlisi… Umarım en kısa sürede gazetelere
gazetecilik hedefleyen patronlar yerleşir… Korkusuzca bu işi yapmak isteyen
patronlar, müdürler… İşte o zaman benim zamanında örnek aldığım gibi isimler
ortaya çıkar… Şu dönemde örnek alınacak kaç isim var bilemem ama şimdiki aklım
olsaydı… Gazeteci olmak değil, gazete bayisinin önünden geçmezdim… Ancak kader,
gazeteci oldum ve maalesef çoğu gazeteci gibi başka işlerden de fazla
anlamıyorum…
Herkese önü açık yollar dileğiyle…