Emre Belözoğlu ile muhabbeti olan bir gazeteci değildim. Kendisine bir keç kez maç çıkışlarında veya idmanlarda basit gazeteci soruları sordum. Kabul etmeliyim ki o da bunları profesyonelce yanıtladı. Bir tersliğini görmedim.
Kendisini görev yaptığım sürede gazeteci, sonrasında ise bir Fenerbahçeli olarak her zaman herkesi takip ettiğim kadar yakından takip etmeye, gözlemlemeye gayret ettim.
Bugün kadro dışı bırakıldığı haberi geldi. Bu satırları yazarken resmi site, belki de zor bir konu olduğu için, henüz bir açıklama yapmamıştı.
Her dönem Emre futbolu kadar tavırları ile de tartışıldı. Tartışılmaya da devam ediyor. İyi ve çok faydalı bir futbolcu tartışılmaz bir konu. Ama Fenerbahçe veya bir başka takımdan büyük bir oyuncu mu? Bence değil... Kimse de olamaz...
Profesyonel bir futbolcunun görevi kendisinden istenileni yapmaktır. Kaptanın ise ayrıca takımı uyarmaktır, bazen huzuru sağlamaktır, bazen hırslandırmaktır. Ama takımı farklı şekilde yönetmek yönetmek değildir. Böyle bir futbolcunun kimseye kavga etme, kışkırtma lüksü yoktur. Evet, belki yapısı gereği sinirli, aşırı hırslı olabilir ama profesyosyonellik bunları belli bir seviyede tutmayı gerektirir. Emre bu seviyeden giderek uzaklaştı. Ve sonunda iş bugünkü noktaya geldi.
Evet, anlaşıldığı üzere kadro dışı kararını onaylayanlardanım. Belli bir süreç belki Emre'yi de bir yere taşır ve sonrasında eğer hala Fenerbahçe forması giymek isterse eskisinden çok daha faydalı bir oyuncu olarak döner.
Kararı teknik heyet mi aldı, yönetim mi bilemiyorum. Ama son derece cesur ve yapıcı bir adım.
Hemen eleştirileri duyuyorum. 'Fırsat doğdu sana eleştirmek için' diyenleri. Dikkat lütfen, ben bu kararı Fenerbahçe için alanları onaylıyorum.
Bir parantez... Bazıları gün içerisinde nedense Bilica örneğini gösterdiler. Bilica'yı Fenerbahçe forması içinde görmek beni sürekli yaralıyor. Bunun nedeni asla futbolu değil. Hatırlarsınız Bilica'nın yaptığı kazayı. Ve sonrasında kaçışını. Çarptığı adamın akibetine bakmadan oradan kaçmıştı. Belki de o kişi o an orada can çekişiyordu. Anlık bir müdahale gerekiyordu. Buna bakmadan oradan kaçmıştı Bilica. Eğer o bir Fenerbahçeli futbolcu olmasaydı ertesi gün poliste olurdu. Belli bir süre idare etti. Sonrasında bir sorgu ve kutlamalar içerisinde karakoldan çıktı. Böyle bir zalimliğe imza atan Bilica'ya benim memleketim, benim kulübüm hala çalışma izni veriyor. Futbolu kalsın kenarda. Bu olayı bana insani olarak kimse açıklayamaz...
Fenerbahçelilik bir duruştur. Herkes gelir geçer, Fenerbahçelilik kalır. Kimse kimsenin Fenerbahçeliliğini tartışamaz.
Yeri gelmişken... Bu konuda da bana laf atmaya çalışan zekası kıt bir kitle var. Geçin arkadaşlar bu işleri. Bugün beni yaşamımın bir kısmından tanıyan kimse Fenerbahçeliliğime laf atamaz. Hayatımın her kısmında beni tanıyan Fenerbahçe ile tanımıştır. Ben ne kimsenin sayesinde Fenerbahçeli oldum, ne de kimse yüzünden bırakırım...
Fenerbahçelilik br duruştur dedim. Bu duruş bana göre kişileri içermemeli. Futbolcu olsun, teknik adam olsun, yönetici olsun... Kim olursa olsun. Fenerbahçelilik gerektiğinde eleştirmektir, gerektiğinde savunmaktır. Ama ön plana Fenerbahçe'yi koymaktır...
Yine duyuyorum... 'Aziz Yıldırım'a olan sevgiszliğini aba altından gösteriyor' Zekası kıt olanların yaklaşımı. Evet, uzun yıllardır Aziz Yıldırım'a sıcak bakmayan biri olduğumu tanıyan herkes bilir. Yine o zekası kıt kesim sürekli Aziz Yıldırım aleyhine haberlerimi ön planda tutup beni de 'hain' kesimden göstermeye gayret eder durur. Kendisiyle ilgili 'Onun yaptığı tesisleri kimse Fenerbahçe'ye tarihinde kazandıramaz' şeklindeki haberlerimi görmezden gelmişlerdir. Büyük transferlere attığı imzaları alkışlayışımı. Ancak sportif anlamda yöneticiliğini beğenmedim. Daha da önemlisi camia içinde bölünmelerde başrol oynadığını hep düşündüm. Düşünmekten de öte sık sık yaşadım.
Şu dönem hakkında bir şeyler söylemenin yanlışlığını bile bile bunları ilk ve son kez dile getirdim. Getirdim ki demek istediklerimi bu konuya çekmek isteyenlere bir yanıtım olsun.
Fenerbahçelilik duruşu içinde herkesin kulübüne sahip çıkması gereken bir süreç yaşıyoruz. Galatasaray derbisine kadar herşey fena sayılmayacak bir seviyede gidiyordu. Derbi kötü oldu. Ama kaybedilen bir şey olmadığı kanısındayım. Sadece bir silkelenme gerektiren bir maç oldu ki bu da Bursa'da hayata geçti.
Hafta sonu Trabzonspor maçı var. Üzülerek ciddi bir kısmın bu maçı öfkeyle beklediğini görüyorum. Fenerbahçelilik duruşu öfke içermez. Gönlüm o gün inanılmaz bir tribün desteği ve şovuyla, sahada da 11 kişinin olağanüstü mücadelesiyle 'Geçen yılın haklı şampiyonu biziz' diyen bir Saraçoğlu gecesi yaşanmasından yana. Ve tüm bunların kurallar çercevesinde yaşanması. Öfkeyle kalkanın öfkeyle oturduğunu unutmamak gerekir.
Yaşamım boyunca mesleğim gereği profesyonelce, gönül bazında da kalpten Fenerbahçelilik duruşumu hep korudum. Bir Fenerbahçeli gibi mesleğime hep saygı gösterdim. Ve bir Fenerbahçeli olarak da kulübüme hep sevgimi yaşattım. Ve inandığım konuların hep arkasında durdum. Sağa sola kaymadım. Benimle aynı mesleği yapanların bir o yana bir bu yana sallanmalarını zaman zaman gördüm. Şimdilerde de görüyorum. Ben hep aynı yönde kalmaya gayret ettim.
Yanlış olduğuna inandığım herşeyi eleştirdim, yine eleştiririm. Ama bir haberci olduğum için ağırlığım hep haberden yana oldu. Eleştiriyi kendi dünyamda konuşabilen dostlarımla paylaştım. Küfür edenlerle, klavye kahramanlarıyla fazla temasa geçmekten yana değilim.
Twitter'da bazen hoş şeyler yaşıyorum. Seviyeli şekilde bana yaklaşanlarla aynı seviyede sohbet ediyoruz. Bazen anlaşıyoruz. Bazen anlaşamıyoruz. Ama iyi dileklerle ayrılıyoruz. Zekası kıt kesimle anlaşmak ise söz konusu olmuyor.
Şike davası sonrası ilk tahliyeler oldu. Çıkanların gözü aydın. Dileğim suçun henüz kanıtlanmadığı şu ortamda içeride kimsenin kalmaması. Sonrasında da kimin cezası netleşirse sonuna kadar çekmesi. Ama şu an içeride ne olduğu kanıtlanmadan bekleyenlerin durumu beni de üzüyor.
Bazı şeyleri de ilk günden beri kimse bana anlatamadı. Fenerbahçe Şampiyonlar Ligi'ne gönderilmedi. Kabul edemiyorum ama yerine Trabzonspor'un gönderilmesini, Beşiktaş'ın Avrupa Ligi'ne katılmasını kabul edemediğim gibi daha bugüne kadar kimse bana mantıki bir şekilde açıklayamadı. Hele de bu iddianame çıktıktan sonra... Bana göre kararın tutarsızlığı daha net ortaya çıktı. Mantığım sürekli 'Ya hep ya hiç' deyip durdu. Neyse...
Aslında futboldan uzaklaşıp bu konulara girmek istemedim hiç. Çünkü bir faydamın olmayacağı noktadayım. Futbola yoğunlaşmaya çalışıyorum. Ancak bu sezon gerçekten çok zor oluyor bu yoğunlaşma gayretim...