Akşam dostlarımızdan rakının verdiği dinginlikle güzel
uykunun sabahı…
Pazar gününün erken saatleri… Mayıs 2020’nin son günü…
Sokağa çıkmak yasak…
1 Haziran tarihi itibarıyla yeni bir dönem başlayacak
yaşamımızda…
Ciddi bir yaşam dersi veren Corona sürecinden sonra
normalleşme adı altında bir çok yasağın gevşemesiyle yeni hayat başlayacak.
Çay içiyoruz balkonda.. 2,5 aydır eskiden sığıştığımız,
şimdi yayılmayı öğrendiğimiz balkonumuzdayız. Etrafta bir sessizlik var ki
süreç boyunca alıştım, tutkunu oldum. Bayağıdır hafta sonları sokağa çıkma
yasağı var. Her defasında balkona çıktığımda iğrenç kentleşme örneği binaları hala
görüyorum ama…
Ama bir de kuş sesleri var ki… Etrafta ciddi bir oksijen
tadının içinde ötüşen… İnsan, araba sesi yok… 50 yılı aşkın yaşadığım Moda’da
böyle sessiz günleri hiç görmemiştim…
Evet, bir gün normal hayata elbette komple geçeceğiz ama bu
sessizliği, kuş seslerini, uzaktan gelen deniz kokusunu, insansızlığı,
arabasızlığı…
Özlemeyeceğim diyemem..
Acaba haftada 1 gün bu yasaklar devam etse mi diye
düşünmüyor da değilim… Ya de en azından ayda bir…
Çok değişik bir dönem yaşadık… Bir deneyim… Aslında ders
dolu bir deneyim de kim ne aldı bu dönemden, onu bilemem…
Süreçten aklımda kalanları mekanıma not düşeyim dedim…
Burada bulunsun bakalım…
-
Çirkin kentleşme doğrultusunda ev yaşamları,
dostluklar, komşuluklar ve hatta aile yaşamları farklı bir boyuta giderken..
Bir anda herkes bu dünyayı yeniden keşfetmek zorunda kaldı. Komşuluk
sıcaklaştı, paylaşım arttı… Ev bireyleri arasında sohbetler çoğaldı.
-
‘Kazandıkça harca, mutlu ol’ politikası
vardır, büyük güçlerin yönelttiği. Üretemeyip harcadıkça mutlu olanların
benimsediği. Eline geçenden kenara koymayanlar bir anda sıkıntı ve karamsarlığa
düştü. Ve bu arada şunu tarttılar: Zorlukla kazanılan bu kadar kolay mı
harcanmalıydı…
-
Zor bir ülkede yaşıyoruz. Ekonomimiz bir türlü
nefes alamazken giderek şartları ağırlaşan bir ülkede. Ülke de sıkıntıya
düşünce, yaşayanı da taça çıktı. Birçok devlette vatandaşa yardım haberleri
okurken özellikle ticaretle uğraşan insanlarımız büyük bir sarmalın içine
düştüler. Ve öğrendik ki bu ülkede yaşıyorsak, pek kimseye güvenmeden tedbir
adı altında her an herşeye mümkün olduğunca hazır olmalıyız…
-
Parayla beraber gücün peşinden giden, onu örnek
alan bir iklimde nefes alırken birden herkes soluğu tıp insanlarının yanında
alıverdi. Çok bilmişler, ukalalar, soytarılar, şarlatanlar kayboldu veya kenara
itildi. Doktorlar, bilim adamları yaşam felsefemiz oldu. Önemleri anlaşıldı. Umarım
bu devam eder de yeni nesil boşluğun içine artık düşmez.
-
Kuş sesleri dedim.. Sırf o değil. Boğazlar
yunuslarla doldu. Sokaktaki kedi köpeğin huyu suyu bile değişti. Sahilleri
yeşil bastı. Moda sahilindeki taşların arasından eskiden ot çıkarken artık ağacımsı
görüntüler başladı. Renk renk çiçekler doldu sağa sola. Bu kadar kısa süre bile
yeryüzünün en kuvvetlisi doğanın ayaklanmasına yetiverdi.
-
Acı gerçekler de yüzümüze vuruverdi. Cehalet,
bilimi hiçe sayıp ‘Bize bir şey olmaz’ mantığını savundu, yaşamaya devam etti.
Haritalar bazı bölgeleri kıpkırmızı ilan etti. Bu bölgeler ilginçtir şehrin
eğitim düzeyi düşük yerlerdi. Oralarda yasaklarda polisle kovalamaca oynamak
moda haline geldi. Evet, ekonomik sıkıntı herkesi boğdu ama ‘Yaşamak mı, yoksa
bir süre parasızlık mı’ farkı insanlara anlatılamadı. ‘Virüsle yaşamayı
öğrenmeliyiz’ politikasını güden ülkelerdeki kayıplar görmezden gelindi. Onun
yerine normalleşen ülkeler örnek gösterildi. Halbuki o ülkelerde hükümetlerin
insanlara desteği ve o insanların eğitim düzeyleri doğrultusunda kurallara
nasıl uydukları görmezden gelindi. Ben ailemle ‘Evde Kal’ çağrısına uyarken
akşamları TV’lerde eğitimsizlerin çarşılarda, meydanlarda aptal aptal
dolaşmalarını izledim.
-
TV’ler demişken… Son yıllarda temel ilkesi ‘yalakalık’
olan ve ekranları doldurup aklınca tartışan, aslında yavşaklık yapanlara
alışmıştık ekranlarda. İzlemiyorduk, olup bitiyordu. Bir anda yok oldular.
Bilim adamları doluştu, doktorlar, profesörler… Sonra pandemi azaltıkca malum o
boş insanlar geri dönmeye başladılar ekranlara ama mevcut dönemin şartı gereği,
zaten onlarsız olmazdı. Ama en azından ne kadar tın – tın olduklarını hep
beraber bir kez daha hatırladık…
-
Sevenlerden biri olarak futbolu çok özledim.
Maça gitmeyi, maç izlemeyi, o heyecanı. Şimdi maçlar seyircisiz başlayacak ve o
tadı asla vermeyecek ama yine de bir teselli. Bu arada başlaması ayrı bir
cehalet, onu da not düşelim! Futbol olmayınca ekranların sözde spor programları
da yok oldu, dolayısıyla aklınca spor programı izleyenler de arınma fırsatı
buldu… Ama biliyoruz ki maalesef yine gelecek cacık yapanlar, ruh çağıranlar…
Ve spor programı diye bizlere seviyesizliği sunmaya çalışacaklar.
-
Okuma fırsatı arttı. Ben bile daha fazla kalın
kitaplar okudum! Ama gazeteler… Mesleğimin ürünleri… Böyle bir dönemde tiraj
patlaması yaşamaları gerekirken daha da beter oldular. Yani Türkiye’de
gazeteciliğin bittiğini bir kez daha gözler önüne serdiler… Buna çok üzüldüm…
-
Evlerde en büyük hobi yemek oldu… Yemek ve
yapmak…. Bir anda kilolar alındı. Sonra normalleşme başladı. Ve evde yemek işi
keyfe dönüştü. Hatta içenler dışarıda aldıkları zevki evde almayı öğrendiler…
Evlerimizin güzel yaşam yerleri olduğu ortaya çıkıverdi… Evler demişken, orta
sınıf olarak ev yaşamlarında eski adetlerin keyfi çıktı ortaya. Mesela balkonlu
evler. Elbette herkesin bahçeli evde oturma şansı yok ama balkon bir ev için
çok da fazla lüks değil. Ya da binaların ortak bahçelerin süs olmaktan keyif
alanlarına dönüşü… Kenarda unutulmuş muhabbetlere yeniden kavuşma keyfiydi…
-
Şu süreçte çok düşünme fırsatı bulduk. En
azından ben buldum. Neler yaşadığımı hatırlama fırsatım oldum. Yaptıklarım
arasında hatalarımı anımsadım. Vazgeçilmezim ailem dışında dostlarımı tarttım.
Dostlarımla dost sandıklarımı… Hayatta ne yaşadığımı ve neler yaşamak
istediğimi… Hedefler koydum kendime, gerçekleştirme olasılığı olan… Zaman
gösterecek elbette… İnsanın çapı doğrultusunda yaşamasının daha keyifli
olduğunu ve gerçek, kendine yakın dostlarına bu yaştan sonra daha çok
sarılmasının önemini iyice hissettim. Bunun başlıca nedeninin onların bir ömür
çıkarsızca yanımda olmaları olduğunu hatırladım.
1 Haziran 2020 tarihi itibarıyla normalleşme adı altında
eski yaşamlara dönmek için ilk adımlar atılacak…
Aklıma hemen zavallı İstanbul geliyor…
Sıkı dur şehrim… Doğduğum büyüdüğüm şehir… Seni bitirmeye
doymayanlar yine kolları sıvayacaklar… Bu kez kendilerini de bitirme pahasına
dağılacaklar her tarafa… Tedbir falan hak getire…
Elbette böyle bir süreci bir daha yaşamamak en büyük dileğim
ama arayacağımız anları da olabilir…
Umarım herkes farklı olmak kaydıyla her türlü uyarıyı alarak
yeni döneme başlar…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder