İnsan ömrü sayılı… İnsan ömrünün sağlıklı geçen kısmı daha
da sayılı.. Ortalama 75 diyelim…
1968 doğumlu biri olarak yaşamımda çeşitli dönemler ben de
yaşadım… Darbe, ekonomik krizler, deprem derken… Bir de Corona süreci sığdı
yaşamıma…
Uzun süredir evdeyiz… Nisan ayına girdik… Şafak ise
karanlık…
Sorun mu? Elbette… Ama sorun evde olmamız değil… Sorun bir
illet karşısında çaresiz kalırken verilen savaş, yanlışlarla uzayan süreç…
Yaşarsak bugünler de bir anı olarak kalacak hepimizde…
Sokağa çıkma yasağı bir türlü getirilemezken sürekli ‘Evde
kalın’ baskısı…
Dolup taşan hastaneler…
Her yer kapanırken, iklimin aslında intikam alıp kendine
gelmesi…
Maske – kolonya iktidarı…
Herkesi fazlasıyla özlerken annemden bu kadar uzak kalışım…
Damla’dan bu kadar ayrı kalması…
Pek hoş olmayan anılarla dolu bir dönem…
Belki birilerine garip gelecek ama benim tesellim özlediğim
annemi bir an için kenara koyarsak, ailemle beraber olmak… Olabilmek… Eşim ve
kızımla olunca, anamın da iyi olduğunu bilince aslında isyan etmemek gerektiği
de kanısındayım…
10 yaşına geldi Damla… 4-5 yıl sonra kopmalar başlayacak… Ve
bu hızla artarken gün gelecek…
Yok yok.. Onu düşünmek istemiyorum! Umarım ben bunamadan
gitmez bu evden…
Bu süreçte hiç olmazsa doya doya, 4 duvar arası da olsa onla
24 saat soluyorum…
Şık çekirdek aile olmanın huzuru, sağlığımız süreç içinde
tesellimiz…
Dilerim böyle de atlatırız…
Ve annemi de en kısa sürede yeniden yanımızda görmeye başlarız…
İnadından bize gelmemesi de notlarımız arasında yer aldı!
***
Yine bu dönem çok dile getirilen bir konu da artık hiçbir
şeyin eskisi gibi olmayacağı…
Katılıyor muyum? Kesinlikle evet…
Bu dönem, bu illet aslında bizlere çok da ciddi dersler
verdi… Bundan sonra yeni sayfalar açmamızın şart olduğunu gözümüze soktu …
Bu kabus bitip yeni hayata adım atmaya başladığımızda eski
yaşamımıza dönmeye çalışırsak… Çektiğimize kesinlikle değmeyecek…
Aslında iklimi, coğrafyası çok ama çok güzel bir ülkede
dünyaya gelmişiz. Ve bu ülkeyi bitirmek için belki de bir düşmanın
yapmayacağını yıllardır itinayla gerçekleştirmişiz…
Amaç? Daha çok kazanmak… Daha lüks yaşamak… Daha çok zengin
olmak… Daha daha daha…
Şimdi?
Herkes can korkusuyla yusuf yusuf… Ve bu topraklar,
yokluğumuzda kendine gelirken bizlere de aslında kahkahayla gülüyor…
Bu dönemin unutulmazları arasında ‘Herkes ekonomi çalıştı…
Soru bilimden geldi’ cümlesi yer aldı…
Bundan sonra toprakla, tabiatla, iklimle barışıp yeni
hayatımıza oradan başlamazsak yıllar sonra yine sürünürüz…
4 mevsimin bir anda yaşandığı Türkiye’de İstanbul’a
kilitlenip kalmanın anlamını çözememişimdir. Ek toprağını, ver emeğini, kazan
paranı, gel İstanbul’a tatile, çok seviyorsan.. Ama kısıtlı yaşayıp diğerlerine
kalabalık edeceksen, ne işin var bu şehirde? Umarım bu süreçte memleketlerine
kaçanların gelmeyeni çok olur… Ve eminim ki oralarda daha da mutlu olurlar…
Bu ülke yeniden bir hayata başlayacaksa… Bunun yolu tarımdan
geçer… Sebze meyveden geçer… Hayvancılıktan geçer… Turizmden geçer… Buralardan
kazanılan paralarla önce karnımız doyar. Sonra fazlayı satıp kazandığımız
paralarla önce beyin göçünü önleriz. Kendi bilim adamlarımızı yetiştiririz.
Ondan sonra teknolojiymiş, teknikmiş dünyayı yakalamaya çalışırız. Çok da
gerekli mi, ayrı tartışma konusu…
Bu arada… Corona efendinin öğrettiği üzere… Tıp bilimi için
de gereken yatırımı ülke olarak kazandığımızla yapmalıyız…
Yıllar önce Küba’ya gitmiştim. Sağolsun, bir dostumun
önceliğinde unutulmaz bir deneyim edinmiştim… Çok farklı izlenimlerim olmuştu
orada… İnternet yoktu… Televizyon kısıtlıydı… Marka yoktu… Lüks araba yoktu…
Lüks hayat yoktu… Ama mutlu insanlar vardı… Herkes dans ediyordu.. İçmeye,
sarhoş olmaya ihtiyaç duymadan dans ediyordu… Sohbet ediyorlardı yüzyüze…
Giydikleri, gidip gelebildikleri onlara yetiyordu… Balık tutup küçük sofralar
kurarken çok gülüyorlardı… Belki dış dünyayı merak ediyorlardı ama kendi
içlerinde mutluydular… Ve bu arada çok okuyorlardı… Evet, girip çıktığım her
evde ciddi kitap sayısıyla karşılaşıyordum… Ama eğitici kitaplar. Belki üzerlerindeki
kıyafetler çok şık değildi ama en küçük köylerde bile okullarda tüm çocuklar
pırıl pırıl, bir örnek kıyafetleriyle dikkat çekiyorlardı… Burası dünyanın en
ciddi tıp eğitiminin verildiği, tıp hizmetinin alındığı ülkeydi…
Ve ülkemiz… Zenginliğin hedef olduğu ülkemiz… Dünyanın 50
yıl ürettiği arabayı kendimizin üretme ihtimaliyle mutlu olan ülkemiz… Tüm
kaynaklarını, fabrikalarını, yıllarını, köprülerini sattığımız ülkemiz..
Biz artık topraktan başlamalıyız… Bunu inkar edenle kendi
adıma tartışmam olmaz… Zenginden alıp toprağa aktarmanın zamanı…
Taktik net: Ek, biç, karnını doyur. Fazlasını sat, para
kazan. O zaman yatırıma başla…
Buna bu ülkenin yüzde kaçı sabır gösterir bilemem…
Bir ağbi var Almanya’da, çok sevdiğim. Yakın çevrem tanır.
Ona sordum, Corona döneminde Alman hükümeti ne yardım yaptı size diye… 2
dükkanı var.. ‘Küçüğe 7 bin Euro (dükkan
kirası 2 bin eoruymuş), büyüğe 8 bin euro destek verdiler. Çarşamba başvurdum,
cuma geldi para’ dedi.
Sonra Almanya bizi kıskanıyor. Siz de bunu yiyorsunuz…
Ben yemiyorum…
Bu nedenle ülkemin güçlü olmasını istiyorum..
Bu nedenle bu yönetim biçiminin uygun olmadığını
düşünüyorum..
Ve bu nedenle Corona’nın bize yaptığı uyarıyı çok ciddiye
almamız gerektiğini düşüyorum…
Zihniyet değişikliği yaşamamız şart olduğunu düşünüyorum…
Paraya değil… Dostluğa, emeğe, kazanırken kendi
şartlarımızla gülüp eğlenmeye mecbur olduğumuzu düşünüyorum…
Daha sosyal bir düzen istiyorum. Zengin – fakir elbette
olacaktır ama yaşam eşitliği umuyorum… Birbirine saygı bekliyorum…
***
Bu süreç bir de bizi bizle yalnız bıraktı… Herkes kendi
başına kalınca muhtemelen kendini yargılama şansını da sık sık yakalamıştır…
Siz de tartın kendinizi… Hatalarınızı düşünün… Şükretmeniz
gerekenleri bir kez daha anımsayın… Çevrenizi teraziye koyun… Kendinizi de
koyun… Nasıl bir rotada seyrettiğinizi, asıl zenginliğinizin ne olduğunu
keşfetmeye çalışın… Yaşama ne kattığınızı yargılayın…
Yapmıyorsanız da yapın bunu…
Bundan sonra başlayacak yeni hayatta yardımcı olacaktır..
Çevreniz doluysa veya boşsa nedenini düşünün… Bir de
çevrenizdekilerin neden sizle olduklarını anlamaya çalışın…
Aslında bunu ben yıllardır yapıyorum ama yine düşünmekten,
yüzleşmekten vazgeçmiyorum… Mutlu olmamı sağlıyor…
Ailem zaten sıkıntısız ne mutlu ki… Son 10 yılda biraz mesafeler
girse de araya hep onları yanımda hissedebiliyorum.
Bir de arkadaşlarım var… 10 yıl öncesine göre bir kısmı
koptu, yenileri eklendi… Şimdiki tablo beni çok mutlu ediyor… Ve onlarla
geçirdiğim günleri özlüyorum… Özleyecek böyle ortamlarım olduğu için de
seviniyorum…
***
Belki çok uzun yazdım ama burası benim mekanım… Hem yazdıkça
rahatlıyorum… Hem de kızıma bir şeyler bırakıyorum… Bir gün göçüp gittiğimde
belki de bu yazdıklarım beni ona en iyi tanıtacak şeyler olacak…
***
Çok insan yitirdik bu süreçte… Bu satırları yazdığım
günlerde de yitirdiklerimiz sayısında üzücü bir artış var. Dilerim bundan
sonraki mekanlarında huzur bulurlar. Geride kalanlarına sabırlar dilerim…
Yaşamamız gereken bir illetmiş Corona denen bu virüs… Bizi,
tüm insanlığı daha ne kadar etkileyeceği de meçhul…
‘Benden alınacak çok ders var’ dercesine hükmünü sürüyor… Kimseyi
de kayırmıyor…
İstanbul’da oksijen kokusu hakim oldu… Venedik’te kanallarda
balıkların yüzmeye başladığını okudum… Her yerde ciddi bir hava temizliği söz
konusu… Ama ne yazık ki aldıkları kat be kat fazla…
İstanbul’un sokakları bomboş. Bir türlü ilan edilemeyen
sokağa çıkma yasağı ve ‘Evinizde kalın’ söylemlerine karşın bazı ahmakların
dolaşmalarını korkuyla izliyoruz... Alınan tedbirlerde, uygulamalardaki
saçmalıklar ise tarihimizin sayfalarına yazıldı…
Hayatın kısıtlandığı ilk günlerde milletin sahillere koşması
‘sahil ve mangal yasağı’nı getirdi… Okullar tatil edildi, otogarlara yığılanlar
virüsü ülkenin her tarafına taşıdılar… Umre’den gelenlerde Corona tespit
edildi, karantinadan kaçan kaçanaydı… Bazı illere giriş - çıkış yasaklandı,
kilometrelerce araç kuyruklarında neler yaşandığı meçhul… Bakıldı ki bu iş
uzayacak, parası olan hastanesi yetersiz Bodrum, Marmaris gibi tatil
beldelerine akın ettiler, ‘Ne olur gelmeyin’ uyarılarına karşın…
Daha neler olacağı meçhul…
Ama en önemlisi… Bu virüs canlar aldı… Ömrümüzden aldı…
İçimize korku saldı… Ne yazık ki uzun süre atamayacağımız korku…
Yine de… Bir çok şeyden ders almayı başarırsak.. Bu yırtıcı,
yıpratıcı savaştan bir şekilde çıkabiliriz…
Ancak önce iyi insan olmamız şart… Eğitimli, modern, hırsı
olmayan, paylaşan, yetinmeyi bilen, egosuz insanlar…
Güzel günlerde görüşmek dileğiyle…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder